|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    {eğitim eğitim eğitim (1)} Korona’ya Hiç Gerek Yoktu!

    (Büyük eğitimci, Güzel insan, Gerçek yurttaş, (Sezen Aksu’nun babası) Rahmetli Sami Yıldırım’ın anısına.)

     

    Eveeet! Lütfen emniyet kemerlerinizi bağlayınız! İşte şimdi, yıllarca çalıştığım dersten bir şeyler anlatmaya başlıyorum. Bir eğitimciyim ya... Konumuz; EĞİTİM.

     

    Yazılarımı uzun ve sıkıcı bulan değerli okuyuculara müjdeyi hemen vereyim: EĞİTİM KONUSUNDAKİ YAZILARIM, DİĞER YAZILARIMDAN DAHA UZUN VE SIKICI OLACAKTIR. Cep telefonu yerine mümkünse bilgisayar monitöründen okumanızı salık veririm. Ve okuyucu, yazılarımda ÇAĞIN SORUNUNA ÇAĞDIŞI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ile karşılaşacaktır!

    Bismillah her hayrın başıdır. Bismillahirrahmânirrahîm!

     

    Daha işin başında sizleri sıkmamak için, ilginç bulacağınız bir giriş yapacağım:

     

    Korona’ya hiç gerek yoktu; bizim eğitimimiz oldum olası krizdedir zaten! “Millî eğitimi korona vurmuş...” diyemeyeceğim. Millî eğitimi kader vurmuş. Hem de tâ en başından. Ülkemizin, millî eğitimizin kaderi budur maalesef. Çok eskilerden beri. Korona vurunca bazı şeyler biraz daha açığa çıktı sadece, o kadar. Sorun, öğrencilerde. Sorun, ana babalarda. Sorun, öğretmenlerde. Sorun, siyasetçilerimizde. Daha nicelerinde!

     

    -“Anne yav! Ben ders mers dinlemek istemiyorum bugün. Kafam hiç yerinde değil. Neti açmayacağım. Ama bu manyak hoca çaldırıp duruyor yav!” diye anasına poz yapıyordu Selin. Anası sabunlu elleriyle mutfak kapısında belirdi. Temiz yüzünden, iyi niyeti okunabilen bir ev hanımıydı belli. Eğitim konularına pek aklı ermediği de belliydi. Ne diyeceğini bilememenin çaresizliğiyle;

    -“Kızım, ders derstir, bugün anlatılanlardan yarın sorumlu tutulacaksın. Korona var diye öğrenciliği rafa kaldıramazsın ki. Başka ne işin var? Bak öğretmen çalışmış, hazırlanmış ve seni çağırıyormuş. Senin iyiliğin için. Açmamak olur mu yavrum?” diyebildi.

    Kız, lânetler, belâlar yağdırarak bilgisayara yönelirken eliyle saçlarını düzeltmeye çalışıyordu.

    Oysa, nasıl olduysa, bilgisayar açıktı. Mikrofon açıktı. Kamera da açıktı. Ve kız meslek lisesinin öğretmeni Hocanım, orada bütün olan biteni, bütün konuşulanları izliyordu...

    Ben bu kadarını anlatmış olayım, siz sahneyi hayâlinizde canlandırın lütfen.

     

    O hepimizin şaşkına döndüğümüz, telâşa düştüğümüz süreçte öyle trajikomik manzaralar yaşanıyordu ki saymakla bitmez. Öğretmen Hanım, saydı birkaç tanesini:

     

    {{Biz elimizden geldiğince hazırlanıyoruz ama kolumuz kanadımız kırık. Elimizde hiçbir yaptırım, müeyyide gücümüz yok. Derse katılıp katılmamak, tamamen öğrencinin keyfine kalmış bir şey. Bazen otuz kişilik sınıftan yalnızca bir iki kişi katılıyor derse.

    Öğrenci isterse kamerasını hiç açmıyor, kime ne anlattığımızı, dinleyenin hangi ortamda, hangi pozisyonda dinlediğini görme şansımız olmuyor. “Üstüm başım müsait değil hocam, kamerayı açamayacağım.” diyen öğrenciler oluyor.

    Biz öğretmenler, sistemi hazır hâle getiriyor, derse başlıyoruz. Sonra sonra canı isteyenler bilgisayarlarını açıp derse keyifleri yetince katılıyorlar. Biz, süre tamamlanıncaya kadar kameranın karşısında kalmak mecburiyetindeyiz ama öğrencilerden canı sıkılanlar istedikleri zaman bilgisayarlarını kapatarak çekip gidebiliyorlar.

    Bazen de kamera açıldığında, karşımızda bütün aile fertlerini oturmuş bize bakarken buluyoruz. Bütün aileye anlatıyoruz dersi. Televizyon açık, baba pijamasını çekmiş altına, kahvesini içiyor, diğer çocuklar türlü şaklabanlıklar yapıyor, anne onlara bağırıp çağırıyor... ve biz ders anlatıyoruz. Motivasyona bakar mısınız!

    Öğrencilere ödev projeler veriyorum, yapmıyorlar. Lütfen yapanlar da internetten alâkalı, alâkasız bir şeyler indirmiş oluyorlar. Bazı videolar hazırlamalarını istiyorum, öyle abuk çalışmalarla karşıma çıkıyorlar ki hırsımdan ne yapacağımı bilemiyor, dudaklarımı ısırıyorum. Bakanlık, çalışmalarımızı kaydediyor, kızıp azarlayamıyorum da. Alarıyorum, morarıyorum, tam bir işkence yaşıyorum.

    Öğrenciye soruyorum: “Yavrum, okul öncesi öğrencilerine öğretilmesi gereken kavramlardan birkaçını sayar mısın?” Renkleri, kitabı, defteri, kadını, erkeği, temizliği, çalışmayı, uyumayı, beslenmeyi vs... okul öncesi öğrencisine öğretilebilecek kavramlardan birkaçını sayacak. Şaşırıyor, şapşallaşıyor... “Öğretmenim, ay şimdi heyecan yaptım, cevap veremeyeceğim.” deyiveriyor. Buyrun, burdan yakın.

    Hocam, dersler çok eğlencesiz geçiyor. Fonda biraz müzik falan verseniz, derse biraz eğlence katsanız olmaz mı?” talebinde bulunan da oluyor.

    Bir gün, ders vaktinde katılan tek bir öğrenci oldu. O da ne dedi biliyor musun Serdar Hocam: “Öğretmenim, ben derse ders için katılmadım, yanlış anlamayın. Sadece sizi göresim geldiği için katılıyorum.”

    Yapılmaya çalışılan uzaktan eğitim bu noktalarda Hocam.}}

     

    O gün, o öğretmenle aramızda geçen yukarıdaki konuşmadan sonra kendimi tutamadım ve klavyeye sarıldım. İş yukarıda anlattıklarım kadar mıdır? Asla! Millî Eğitimimizin kangren olmuş yüzlerce, binlerce yarası var. Başta öğrenciler, veliler, siyasetçiler ve tabi öğretmenler olmak üzere eğitimi şirazeden çıkaran nice kesimler ve mevzuat var. Çoğunu sizler de bilirsiniz. Bilirsiniz ama kendiniz de suçluların arasında olduğunuz için üç maymunu oynamaktasınız.

     

    Bayanlar, baylar, eğitimin, eğitim felsefesinin, eğitim ilkelerinin, eğitim düzeninin, eğitimde otorite ve disiplinin zaten her geçen gün biraz daha içine edilmişken... veliler yanlış konumlara; öğrenciler tembelliğe, başıboşluğa, vurdumduymazlığa, küstahlığa, şirretliğe, terbiyesizliğe yelken açmışlarken... bir de bu virüs musibeti çıktı karşımıza. Her geçen gün, eğitim çamura biraz daha saplanmaktadır. Bu süreçte artık telâfisi çok zor olumsuzluklar kuşatmıştır bizi. Yanlış anlamayınız, öğrenilemeyen bilgiye değil, asıl kaybedilen öğrenci formatına yanıyorum. Zaten iyi insan, iyi yurttaş yetiştirme hedefinden çok uzaklaşmış olan eğitim sistemimiz, bu virüs sürecinde artık iyice dibe vurmuştur. Şimdilerde düzeltmeye çalışılıyor. Ama yeniden eski hâline gelebilmesi için çok fedâkâr Gandi’lere ve ama çok da keskin kılıçlara ihtiyaç vardır. Darağacı da dahil her şeyi göze alabilecek deli bir Bakan’a ve kendisine tam destek verecek çılgın bir eğitim kadrosuna ihtiyaç vardır. Öğrenci gibi öğrencilere, aklı başında ve ayakları yere basan velilere ihtiyaç vardır. Peki bu saydıklarım mevcut mudur acaba? Hayır.

     

    Yukarıda çizdiğim öğrenci portresinden sonra bir de öğretmen portresi aktarayım da saygıdeğer veliler, gerçekleri biraz daha yakından görün ve saçınızı başınızı yolun lütfen:

     

    1982 yılında (yerini de söyleyeyim: İzmir-Buca) Kaynaklar İlkokulu öğretmenlerinden tanıştırıldığım bir alçak (öğretmenim ya, beni de kendisi gibi sanarak) “Açıkça söyleyeyim; 10.000 liralık çalışıyorum hocam.” demişti bana. (O zaman bir öğretmen maaşı yaklaşık 10.000 TL idi.) Patladım: “Behey zâlim, ülkemizin Cennet köşelerinden bir köyde öğretmenlik yapıyorsun. Masum yavrularımızın sorumluluğunu üstleniyorsun. Devletle kavgan var diye o yavrulardan mı intikam alıyorsun? Seni bu görevde zorla mı tutuyorlar? Madem işine gelmiyor, bırak git. Hem belki senin yerine, 10.000 TL aldığı hâlde 15.000 TL’lik iş yapacak biri gelir. Zâlim!” Böyle öğretmenler eskilerde de vardı yani. Ancak şu farkla; benim mesleğe başladığım yıllarda (yarım asır önce) böyle öğretmenlerin sayısı ve oranı oldukça düşük idi. Bugün ise... sadece öğretmenler, öğrenciler, veliler değil, daha nice niceleri var aramızda çöpe atılması gereken.

    Öğretmen bu mudur? Öğretmen böyle mi olmalıdır? Ek ders ücreti için öğretmen! Maaş için öğretmen! Peki ya Maaş için din görevlisi. Maaş için sağlıkçılar. Maaş için polis. Maaş için asker. Bıçak parası için cerrah. Maaş veeee daha neler neler için siyaset adamı... Bu memleketin ve eğitimimizin hâli yamandır maalesef.

    Eğitim çamura saplanmış durumdadır bayanlar, baylar. Her geçen gün biraz daha batmaktadır. Bunun sebepleri, yalnızca mücrim öğretmenler, mücrim öğrenciler, mücrim velilerle sınırlı değildir. Mücrim eğitim fakülteleri, mücrim mevzuat... Mücrim medya, mücrim edebiyat, mücrim filmler diziler, mücrim reklâmlar, mücrim müzik ve klipleri, mücrim sanatçılar, mücrim iş adamları, mücrim din adamları... veee mücrim siyaset adamları da hep birer sebeptir eğitimin çöküşünde. El birliğiyle teneşire koyduk rahmetliyi, Mesih’in nefesini bekliyoruz. Biz bekleyeduralım, sizler de çocuklarınızı büyük bir heyecanla okullara yollamaya devam ediniz. Hayırlı olsun efendim. Vesselâm.

     

    R. Serdar Özmilli

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.