|   | 
  • Şeyh Bedir Karahan Efendi


     Şeyh Bedir Karahan Efendi

    Şeyh Bedir Karahan Efendi 1901 yılında Kayseri iline bağlı Sarız ilçesinin Çavdar köyünde dünyaya gelmiştir. Bedir Karahan Efendi’nin ecdadı aslen Orta Asya’dan Anadolu’ya göçen “Müezzinoğulları” Türk boyundandır. Daima mütebessim ve tevazu sahibi güzel bir insandı. Tebessüm ettiği zaman etrafı muhabbet kaplar, tüm dertler unutulurdu. Çok ağlar, az konuşurdu. Nemli bakışları etrafa feyiz saçardı.

    Şeyh Bedir Karahan Efendi’nin Şeceresi

    Bedir Karahan Efendi’nin ecdadı aslen Orta Asya’dan Anadolu’ya göçen Türk boylarındandır. Kendisine soyadlarının neden “Karahan” olduğu sorulduğunda “Bizim soyumuz tarihteki ilk Müslüman Türk devleti Karahanlılardan geliyor. Bundan dolayı soyadımız Karahan.” cevabını vermiştir.

    Bedir Karahan Efendi’nin kabilenin ise Müezzinoğulları olarak bilinmektedir. Kabilenin Müezinogulları olarak adlandırılması, Orta Asya’da İslam’ın teblig edildiği dönemlere dayandırılmaktadır. Rivayete göre Hz. Peygamberin neslinden bir müezzin Türklere İslam’ı tebliğ gayesiyle Orta Asya’ya gelmiş ve burada evlenerek kalmıştır. İşte bu zatın soyundan da Müezzinogulları gelmiştir. Bedir Karahan Efendi’ye “seyitlik” hem bu soydan hem de annesinin Ehlibeyt’ten olması dolayısıyla gelmektedir. Bedir Efendi’nin büyük dedesi Şeyh Mehmed adıyla maruf zamanın kâmil mürşitlerindendir.

    Bedir Efendi, bir sohbetinde kendisinin, soyundan gelen on üçüncü mürşit olduğunu söylemiştir. Bu durumda Peygamber Efendimiz bu yana soydan her asırda bir mürşit gelmiş olmaktadır. Bedir Efendi’nin babası İbrahim (İbiş) Efendi, çevresinde İbiş Ağa diye tanınan, sofrası herkese açık, hanesinde birçok yolcunun ikamet ettiği gönül zengini asil bir zattır. İbrahim Efendi üç kardeşiyle birlikte Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır. Bu husus Bedir Karahan Efendi şöyle nakletmektedir: “Babam İbiş Efendi ve diğer üç kardeşi Hasan, Hüseyin ve Keşef Kurtuluş Savaşı’na gittiler. Bunlardan Hüseyin ve Keşef seferberlikten hiç gelmediler. Yıllar sonra babası İbiş Efendi’nin ise hastalanarak Sivas’ta bir hastaneye yatırıldığı askeriye tarafından bize bildirildi. Babamın Sivas’ta olduğunu öğrenince kendisini almak için Sivas’a gittim. Hastaneden çıktıktan sonra alıp Kevenli’ye getirdim.” Bedir Karahan Efendi’nin babası İbiş Efendi’nin ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir. Ancak kabri Kevenli köyünde bulunmaktadır.

    Şeyh Bedir Karahan Efendi’nin Tahsil Hayatı

    Babası İbiş Efendi, Bedir Karahan Efendi’nin henüz küçükken dine düşkünlüğü görünce ilim tahsili için medreseye göndermiştir. İlk olarak Pınarbaşı’nda bir müddet Kur’an tahsiline devam eden Bedir Efendi, hocaları tarafından çok başarılı bulunmuş ve daha ileri seviyede eğitim ve öğretim alması için Kayseri’de bir medreseye gönderilmiştir. Kayseri’de hocası Şeyh Bedreddin Efendi’den hadis, fıkıh, tefsir, Arapça gibi dini tasavvufi dersleri tahsil etmiştir. Bedir Karahan Efendinin çok kabiliyetli, zeki ve arif bir talebe olduğunu fark eden hocası Şeyh Bedreddin Efendi ona ilk defa tasavvuf ve tarikattan bahsederek “Evladım, senin muhakkak bir mürşide intisap etmen gerekir.” demiştir. Bir müddet sonra da Efendiyi ilim tahsili için bir arkadaşıyla birlikte Mısır’a göndermiştir. Bedir Karahan Efendi’nin Mısır’da ne kadar kaldığı tam olarak bilinmemektedir.

    Bedir Karahan Efendi, Mısır’dan döndükten sonra Malatya’nın Hekimhan ilçesinde dört yıl askerlik yapmıştır. Askerlik görevinden sonra tekrar Kevenli köyüne dönmüştür. Bedir Karahan Efendi, tarikata girmesiyle birlikte ticareti tamamen bırakmış ve kazandığı tüm servetini hizmet yolunda harcamıştır. Kendisine neden ticarete devam etmediği sorulduğunda, “Mürşidimden ders alıp da tarikata girince gönlümde ilahi aşk tecelli etti. Allahu Teâlâ’nın aşkını tadınca da gönlüm dünyadan tamamen geçti. Anladım ki dünya boş, bir oyun ve oyalanmadan ibaret. Bundan sonra Allah yolunda çalıştım. İşleri de kendi hâline bıraktım. Allah’ın verdiği kadar rızkımız oldu.” demiştir.

    Şeyh Bedir Karahan Efendi’nin Evsafı ve Güzel Ahlakı

    Bedir Karahan Efendi uzuna yakın orta boylu, buğday benizli, omuzları geniş bir zat idi. Keskin nazarları vardır. Elinden tuttuğu kişiler nazar ve feyzine dayanamayıp düşer, bayılırlardı. Başı sağ tarafa hafif eğikti. Hayatının son on yılında ise sakalları iyice beyazlamıştı. İbadete çok düşkündü. Namaza ehemmiyet verir, çokça Kur’an okurdu.

    Sünnete uyma hususunda titizlik gösterirdi. Elinde tespih, sürekli sessiz zikir hâlindeydi. Delail-i Hayrat ve Fethiye Evradı/Evrad-ı Fethiye okuduğu günlük virdleriydi. Çok gülmezdi; bir şeye güldüğü ya da tebessüm ettiği zaman peşinden hemen gözyaşı döker, ağlardı. Az konuşur, az yer, az uyurdu. Konuştuğunda hayır konuşur, sükutunda ise sürekli murakabe ve rabıta ile meşgul olurdu. Tevazu sahibiydi. Herkesle oturur, herkesle konuşur, insanların müşküllerin yardımcı olurdu.

    Bedir Karahan Efendi, çevresindeki küskünleri, aralarında kan davası olan aileleri barıştırır, daima halkın huzuru için çaba gösterirdi. İnsanlara yardımcı olur, kendisine işi düşenlerin işlerini muhakkak hâllederdi. Çocukları çok severdi. Cebinde her zaman şeker ve bozuk para bulundurur, bunları yanına gelen çocuklara verirdi. Bu sebeple onu gören çocuklar hemen yanına koşarlar, elini öperlerdi. Tebessüm ettiğinde adeta etrafı muhabbet kaplar, tüm dertler kederler unutulurdu.

    Celallendiğinde ise yüzü farklı bir hâl alır, iki kaşını ortasındaki şah damarı kalkardı ve bu açıkça görünürdü. Göğsünden kalp atışları belli olurdu. Gölgesi çok ağır, vakar sahibi biriydi. Onu gören herkes saygı göstermekten kendini alamazdı. Efendi Hazretleri’nin çok keskin nazarları vardı, çok cezbeli idiler. Elinden tuttuğu kişiler tesirine dayanamaz, cezbelenir düşerlerdi.

    Herkese hâline göre nasihat verir, kimseyi dışlamazdı. Cömert idi, hanesi ve sofrası her zaman misafire açıktı. Kendisine “Kim Allah yolunda çalışır?” diye sorulduğunda, “cömert olan, sofrası açık olan” derdi. Dünya kaygısı taşımaz, rızık konusunda Allah’a tevekkül ederdi. Keşif ve kerametleri aşikardı. Fakat bunlar iradesiyle değil, Allah’ın lütfu olarak görülürdü. Az ama öz konuşurdu. Kendisi ile konuşanları sabır ile dinlerdi. Konuştuğu Hak’tan, gördüğü Hak’tan işittiği Hak’tan idi. Doğru bildiği, hak bildiği konularda sözünü hiç kimseden esirgemezdi. Kendi nefsi için kimseyi incitmez, Allah için olan meselelerde ise kimseye taviz göstermez, sadece hakkı gözetirdi.

    Uyku ile uyanık hâli birbirine çok yakındı. Kalbi hiç uyumaz sürekli zikrederdi. Bir defasında sağ tarafına hafif yaslanmış bir hâlde iken mübarek dillerinden bir iki kelam dökülmüştü. O an orada bulunanlara bir şey konuştum mu diye sormuş, yanındakiler de Peygamber Efendimiz ile ilgili bir şeyler söylediniz dediklerinde; “Evladım, farkında değilim. Peygamber Efendimiz bir şey sordu da ona cevap verdim.” demiştir.

    Giyimine dikkat eder, temizliğe çok önem verirdi. Büyük bir manevi ağırlığı vardı. Huzurunda konuşamaz, yanına yaklaşmakta tereddüt ederdik. Gereksiz yere huzurunda duramazdık. Konuştuğunda sesindeki yumuşaklığı duyunca kalplerimiz sakinleşir, huzur duyardık. Tebessümü ise etrafındaki herkesi mutlu etmeye yeterdi. Yanında ne kadar kalsak da ona doyamazdık. Onun huzurundayken Beytullah’taki koku ve tadı alırdık. Onu gördüğümüzde kalbimizin çarpıntısından nefeslerimiz kesilirdi. Bizlerle karşılıklı sohbet eder, gönüllerimize hitap ederdi. Resmi davranmazdı, candandı. Bu da beni çok cezbederdi. Hâlimizi sorduğunda; “Size malumdur, siz bilirsiniz efendim!” dediğimde “Bize Allah bildirmezse bilmeyiz evladım.” derdi. “Allah’ı bulduğunuz zaman cehennem size cennet olur.” Sözünü hiç unutamam. Bedir Karahan Efendi’nin müritlerinden manen haberi olurdu. Evde veya başka bir yerde iken birden kalbimiz yanar, mürşidimiz gözümüzün önüne gelirdi. Hemen yanına gittiğimizde görürdük ki kalben bizi çağırmış. Aramızdaki bu manevi Tel/Bağ ile haberleşirdik. Mürşidimiz Bedir Karahan Efendi’nin sadece ihvanlarında değil, dünyadan hatta yerdeki karıncadan bile haberi olurdu. Çünkü o zamanın Kutb-ı Cihanı idi. Bedir Karahan Efendi çok konuşmazdı. Konuştuğu zaman da çok net konuşurdu. Önemli konuları üç defa tekrarlardı.

    Dini konularda gereksiz çekişmelere kızardı. Bir defasında huzurunda bir konu tartışılıyordu. O sırada kendisi de sessizce Delail-i Hayrat okuyordu. Birden doğrularak kitabı kapattı ve bakışlarını cemaate yönelterek “Oğlum, bilmiyorsanız itiraz etmeyin. Bilmediğiniz konuda itiraz şeytandandır.” buyurdu. Hiddetlendiğinde göğsü ileri geri gider gelirdi. Tebessümü ise gönülleri feyiz saçardı. İstikamet üzere daim olmaya çok önem verirdi. “Müridin dinini istikrarlı yaşaması lazımdır.” derdi.

    Bir hâl zuhur ettiğinde dinde aşırıya gitmeyi ve sonra da bu hâli kaybedince de dinin emirlerini terk etmeyi sevmez, hatta kızardı. Evladım “Gösteriş, gurur, benlik insanı helake götürür. Müridin asıl gayesi Allah’ın rızası olmalıdır. Müridin bu istikamette çalışması lazımdır.” derdi. Doğru, emin ve güvenilir bir insandı. Sözünde durur, ahdinden hiç dönmezdi. Hayâ sahibi ve engin gönüllü idi.

    Kendisine yapılan iltifatlara ehemmiyet vermez, “Sefil Bedir, Allah’a kul olsun yeter.” derdi. Kıymeti dünyadan göçünce anlaşıldı. Başkalarının noksan ve ayıplarıyla uğraşılmasını sevmezdi. Bu hususla alakalı olarak “dedikodu etmeyin, yalan söylemeyin, başkalarının aleyhine atmayın, devlet ve milleti sevin, namazı kılın ve dersinize devam edin. Sizin yerinize ben yanarım.” derdi. Özellikle Bedir Karahan Efendi’nin vatan, bayrak, devlet ve millet sevgisi sonsuzdu. Allah için yaratılmışların tümünü severdi. İlim ehliyle sohbetten hoşlanır ve onları bazı konularda; “O bildiğiniz öyle değil, onun hakikati söyle.” diye düzeltirdi. Sözü yerinde kullanır, gerektiğinde hiç esirgemezdi. “Yufka yüreklerle yalçın dağlar aşılmaz.” dediği hâlâ hatırımdadır. Bedir Karahan Efendi, zikir olarak en çok Tevhit çekerdi. Bizlere seherde ve sabah namazından sonra tevhit zikri yaptırırdı. Az konuşurdu. Sükût hâlinde sürekli zikrettiğini görürdük.

    Şeyh Bedir Karahan Efendi’nin İcazeti

    Bedir Karahan Efendi, ihvanlarına daima Allah’ın emir ve yasaklarına uymaları, istikametten ayrılmamaları hususunda nasihatlerde bulunmuştur. Özellikle birlik ve beraberlik konusunda oldukça fazla nasihatleri vardır. İhvanlarının dergâha sadık olmalarını ve bu yoldan ayrılmamalarını istemiştir. Dergâhtan ayrılmayıp istikamet üzere çalışan ihvanlarının başka kapıya gitmelerine gerek olmadığını söylemiştir. İhvanların derslerine ve hatim sohbetlerine devam etmelerine istemiş ve dünyadan göçtükten sonra himmetinin daha fazla olacağını söylemiştir.

    Vefatından önce kendisini ziyarete gelen ihvanlarına hitaben; “Evlatlar, bu son görüşmemiz, beni bu dünyada bir daha göremeyeceksiniz. İnşallah mahşerde beraber oluruz” temennisinde bulunduktan sonra; “Çok müride emek ettim, çok güzel ihvanlarım yetişti ama korkarım ki benden sonra kırk sahte şeyh çıkar. Bunlar sizi aldatmasın.” buyurmuştur. Bu konuyla ilgili Efendi Hazretlerinin eşi Şerife Karahan’dan nakledilen bir hatıra ise şöyledir:

    Eşi Şerife Karahan, bir gün Bedir Karahan Efendi’ye; “Efendi, sen ahrete göçersen bu kadar mürit ne olacak?” diye sorduğunda, Bedir Karahan Efendi; “Hanım, biz ahrete göçünce himmetimiz daha güçlü olur. Kılıç kınında çıkınca daha iyi vazife yapar. Bizler beden kınından çıkınca daha iyi vazife yapar, Müritlerim vefatımdan sonra kapısına bağlı olduğu müddetçe himmetim onların üzerine olur. Lakin benliğe düşenlere himmetim olmaz.” dedikten sonra kendisinden sonrası ile alakalı olarak da “Şu ikinci torunumdan ümidim var, şu sarı oğlan inşallah ocağımızı yakar.” buyurmuştur.

    Rivayete göre yine bir gün Bedir Karahan Efendi, Kırkgeçit’te ırmak kıyısında ihvanlarıyla sohbet ederken yanlarına gelen ve henüz üç dört yaşlarında olan ikinci torunu Muhammed Arap Efendi’yi kucağına alıp sevmiş ve sonra da ağlayarak ihvanına, “Benden sonra bu çocuk inşallah benim yerime oturacaktır.” buyurmuştur. Aynı konuyla ilgili olarak ihvan kardeşimizin bir hatırası şöyledir: “İhvan arkadaşlarla Efendi Hazretlerini ziyarete gelmiştik. Kucağına torunu Muhammed Arap Efendi’yi aldı, sevdi. İhvan arkadaşlar, “Efendim, oğul balı tatlı olurmuş. Ondan dolayı mı seviyorsunuz?” dediler. Efendi Hazretleri, “Doğru evladım, tatlı olur.” buyurdu. Ardından ihvandan bazıları, “Efendim, bu sözü söylemeye dilimiz varmıyor ama sizden sonra yerinize kim bakacak?” dediler. Efendi hazretleri; “Benden sonra çok sahte şeyh çıkar. Ben hiç kimseye vekillik vermedim, veremem de. Çünkü onu ancak Allah verir. Şu kucağımdaki çocuktan çok ümidim var. İnşallah Muhammed Arap Efendi yirmi yaşlarına gelince yerime oturur. O zamana kadar da benim himmetimle yürürsünüz.” buyurdular.

    Şeyh Bedir Karahan Efendi’nin Vefatı

    Bedir Karahan Efendi 1901 yılında teşrif ettikleri dünya hayatından 14 Ağustos 1983’te ebedi hayata intikal etmiştir. Efendi Hazretleri hayatının son günlerinde ihvanına doğruluktan, takvadan ve ihlastan ayrılmamaları hususunda sürekli nasihatte bulunarak onlara âdeta yakında ahrete intikal edeceğini belirtmiştir. Hastalanmasına rağmen son zamanlarını hep Kur’an okuyarak geçirmiştir. Vefat günü kuşluk namazını kıldıktan sonra selam vermiş. Hastalığı dolayısıyla yanına bulunan kızları; “Baba, artık yeter yoruldun.” dediklerinde, “Yok kızım, biraz daha okuyayım.” diyerek Kur’an okumaya devam etmiştir. Kur’an okumayı bitirip orada bulunanlara dönerek; “Evlatlarım bizden birisi vefat etti.” buyurmuş. Sonra bir salavat-ı şerife getirip kendinden geçmiş. Bedir Karahan Efendi bu hâl üzere son nefesini vererek 17 Ağustos 19083 günü öğle vakti Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi aynı gün ihvanlarının katılımıyla defnedilmiştir. Yaz mevsimi olmasına rağmen defin sırasında yağmurun yağması onu sevenlerin üzüntü ve ağlamasına gökyüzünün rahmetle iştirak olarak yorumlanmıştır. Bedir Karahan Hazretleri’nin türbesi Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesi kabristanlığındadır.

    Vasiyeti

    Bedir Karahan Efendi, hayatta iken ihvanından hiç kimseye vekillik vermemiş, o zamanlar henüz küçük olan torunu Muhammed Arap Efendi’nin ileride yerini dolduracağını çeşitli vesilelerle ihvanına söylemiştir. (evliyalar.net sitesinden kısaltarak iktibas edilmiştir.)


    Gül bahçesi


    “Ümitvar olunuz, su istikbal inkılabatı (gelecekteki devrimler) içerisinde, en yüksek sâdâ (ses), İslam’ın sâdâsı olacaktır.

    Su gecenin sabahı, su kışın baharı, ne kadar muhakkak ve kat’i ise Haşr’in sabahı, berzah’ın baharı da o kadar muhakkak ve kat’idir.

    Allah’ı tanıyan ve itaat eden, zindanda da olsa bahtiyardır… O’nu unutan, sarayda da olsa, zindandadır, bedbahttır.

    “Bir köy muhtarsız olmaz. Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz. Bir harf kâtipsiz olamaz, biliyorsun. Nasıl oluyor ki, nihayet derecede muntazam şu memleket hâkimsiz olur?”

    Bediuzzaman Said Nursi



    Etiketler

    YORUMLAR

    YORUM YAP!

    Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, büyük harf ve kişi ve kurumları rencide edici yorumlar onaylanmamaktadır.

    Ad Soyad

    ..

    Güvenlik Kodu

    Yorumunuz

DİĞER HABERLER

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.