|   | 
  • Hakan Çitmen

    2001 Krizini Mumla Arayacaksınız!

    Cumhuriyet tarihimiz boyunca, ülke olarak 3 büyük krizi atlattık. 1957’de Menderes Dönemi’nde “moratoryum” ilan edip borçlarımızı ödeyemediğimiz kriz. İkincisi, 5 Nisan 1994’te Çiller Dönemi Krizi. Üçüncüsü de, Şubat 2001 Krizi.

                Bugün ülkede ekonomi tıkırında göstermek için medya ve fanatik taraftarlar ciddi gayret içinde. İnsanlar alım yapmak için sırada bekliyor. Herkesin arabası var. Herkesin cep telefonu var. Eğlence mekanları dolu. Kriz olsa bunlar yapılabilir mi? diye söyleniyor. Gemi yıllardır su aldı. Su alan geminin içinden bunca zaman su tulumba ile çektiler ki; sorunlar çözülmüş olsun. Nasıl yaptılar bunu? Açıklanan ekonomi paketleri ile, esnafa para değil, kredi muslukları açarak, bazı şirketlerin vergi kolaylığı sağlanarak, ya da borçları silinerek, Kamu bankalarının desteği ile ucuz kredi imkânı sağlandı. Halkın harcama yapması için kolaylık sağlandı. Faizli kredi alarak uzun vadeli borçların altına girmesi sağlandı. Ev ve otomobil kredileri ile yıllara yayılan borç sahibi yapıldı. Hazinenin borç aldığı miktar arttı. Yabancılara satılan şirketlerle sıcak para girişi arttı. Bu da haliyle ekonomiyi rahatlattı. Göstermelik iyileştirmeler yapıldı vs. vs…

                2001 Krizine giden yol!

                2001 de, 99 yılından itibaren gelen ekonomik sıkıntı büyüyerek devam etti. “Devalüasyonu durdur ki, enflasyonda dursun” mantığı ile hareket edildi. Bankacılık sektöründeki gizlenen hesap ve çapraz kredi hareketleri ile, kulak ardı edilen sorunlar gizlenemez boyuttaydı. Dövizle % 25 faiz verilmesi söz konusu oldu. Bankacılık yönetimi o günlerde çok kötü yönetiliyordu. Döviz kuru sabit fiyat üzerinden fiyatlanınca, dövize yüksek faiz vermek normal görülüyordu. Bankalarda o kadar ihtiyacı karşılayacak döviz olmadığı içinde, bu bir “bankacılık krizi” olarak ta kabul edildi.

                2000 yılının Mart ayından itibaren Borsa, düşüş trendine girmişti.  2001 Eylül ayına kadar %60 oranında düştü. Enflasyon oranı % 150 oldu. Yaklaşık 1 Milyon kişi işini kaybetti. 7.6 Milyar Dolarlık para ülkeyi terk etti. Ama o dönem de, Merkez Bankası’nın kasasında 16 Milyar Dolar civarında bir para vardı. (Şimdi o da yok, sıfırın altında eksi) 

     

               

     

                Ekonominin, krize girdiği ne zaman, nasıl anlaşılır?

             Aynı 1994 ve 2001’de olduğu gibi siz önce olağandışı bir devalüasyon yaşarsınız. Paranın değeri düşer. Sahip olunan varlıkların yabancı para cinsinden değeri düşünce milli gelir düşmüş olur. Türkiye, Dövizdeki çılgın hareket sonrası ateşe koşarak gidiyor. Önlem ve başka tedbirler hep geciktiriliyor. Yaşanan krizlerden ders alınmamış gibi, döviz kuru önce sabit kur uygulanıyormuşçasına tutuldu. Şimdiye kadar döviz kuru kontrollü bir şekilde yılda % 20-30 aralığında yükselmesine devalue olmasına müsaade edildi. Kriz geciktirildi. 1994’te de tuttular tuttular bir gecede dövizi fırlattılar.

                 Ali Babacan’ın da ifade ettiği gibi son süreçte 120 Milyar Dolar para döviz kurunu frenlemek için piyasaya sürüldü. Bu şimdi tedbir mi oldu Allah aşkına?

                Aynı sebepler, aynı sonuçları doğurur! Krizin sesi geldi.

                2020 Mayıs- Temmuz aralığında kur 6.80-6.85 TL aralığında tutmak için Milyar Dolarlar piyasaya sürüldü. Kur durmadı, yükselmeye devam etti. Çünkü, sistem bozuk. Şoklara dayanaklılığı yok. Sıkıntı o kadar büyük ki, Swap hamleleriyle, Merkez Bankası en sonunda faiz artışı ile müdahale etmiştir son çare olarak. Bu filmin koptuğunun resmidir. Merkez Bankası, yaptığı hamlelerle bu hızı kesti. Şimdi artık merkezin savunma hattı da kalmadı. Eksiye düşen bir rezervle müdahale imkânı kalmadı.

                O kadar para boşa gitti. O parayla tarım ve sanayi de yaşanan sıkıntıları çözmek için yapısal reform yapsaydık, enflasyonu da kontrol edebilirdik. Tarım ürünleri ithalatının da önüne geçerdik. Yaptık mı? Hayır. Dışarıdan gıda ve tarım ürünü almaya devam ediyoruz. Üstüne üstlük bu ithalatı da bir başarı olarak kabul ediyorlar. Bu ne vahim, trajik bir açıklama. Öyleyse bakanlığı, benim yönetmemde de hiçbir mahsur yok. Ben de yaparım öyle bakanlığı.

                Hem ekonomik hem de sağlık krizi!

                Küresel planda, ülkeler büyüme rakamlarını negatife çekti. Ülkemizin bundan etkilenmemesi mümkün mü? Sizin en büyük ticaret ortaklarınız küçülüyor. İthalatınızda ihracatınızda fazlası ile etkilenecek. İmalat sanayimiz 7.50 TL’nin üzerindeki kur ile rekabet edemez. Üretim maliyetleri arttı. Dış girdiler size pahalıya patladı. Kurun daha fazlasını sanayi kaldıramayabilir. Şirketleri, firmaları zora sokacak. İşsizlik patlayacak. Ekonomi de daralmaya ve küçülmeye sebep olacak. İflaslar ve batıklar ileri boyutlara ulaşacak görünüyor. Bu dalga büyürse, toplumun çok büyük boyutu 2001’dekinden daha zor günler yaşar. Daha kriz, ivme kazanmadı.

                2020’nin 2001’den ne farkı var?

                2001’de vatandaşın bireysel banka borcu,(Konut+Taşıt +İhtiyaç+Kredi Kartı) 6.4 milyar₺ kadardı. 65 Milyon insana böldüğünüz de kişi başına düşen borç 100₺ idi. Toplam borcu da, bir kaç aylık asgari ücretinizle ödeyebilirdiniz. (2001 yılında dolar kuru 0.80₺-1.6₺ aralığında değişmiştir.) 2020’ye geldiğinizde kişi başına borç 3000$,(Dolar kuru 7.6 ₺) yani neredeyse 23.000₺  oldu. 2001’de bu borcunuzu, 1 aylık asgari ücretle ödeme gücünüz varken, 2020’ye gelindiğinde 10 ayda ancak ödersiniz hem de yemeden içmeden. Kolay değil bu borcun altından kalkmak. 10 kat fark var.Bir de üstüne küresel sağlık krizini koyun. Çifte kriz, herkesi perişan etmeye yeter.

                Kur’la ne işiniz var değil mesele! Onun da ötesinde!

                “Sizin kurla ne alakanız var, dolar artmış, sana ne?” denmez. O iş öyle değil. Bu halkı bu kadar cahil yerine koymayın!” Her şey dövize endeksli.

                1 yıl önce aldığınız beyaz eşyayı, mobilyayı, gıdayı, kitabı, bugün çok daha fazlasını ödeyerek satın alıyorsanız, bana dolarla ne işin var ki demeyeceksin. Dövizin piyasaya yansıması işte tam olarak budur. “Artsın bana ne!” diyemezsin. Maliyetler artarken, işsizlik inanılmaz boyutlara ulaşmışken bana ne! diyemezsin. Genişletilmiş işsizlikle bu ülke de şu anda 10 Milyon işsiz var. Milyonları bulan nitelikli işgücün işsiz. Geleceğinden endişe eden insanlar varken bana ne diyemezsin!

                Yaşanan toplumsal sorunları görüp te bana ne diyemezsin! Kadına şiddet, aile içi şiddet, boşanma, adli olaylardaki artış, hırsızlık, gasp, intihar,bütün bunlardaki artış ekonomik bunalımın sonucu olduğunu unutmayalım. Ben güvende değilsem yarın sende güvende olmayacaksın. Sokağa huzur ve güven içinde çıkamayacaksın. Bir düşün nereye savrulduğumuzu…

                Kritik günlerden geçiyoruz!

                Normal günlerden geçmediğimiz gün gibi ortada. Hassas dönemlerden geçiyoruz. Ekonomi yönetiminin amacı, yakıcı sorunların üzerini örtmek, yıkımı perdelemektir. Enflasyonun, işsizliğin, açlığın, çaresizliğin üzerini kapamaktır.

                Sorunlar dağ gibi büyümeye devam ediyor. Kartopu misali büyüyerek devam ediyor. İçerdeki sorunlar bir yandan dışarıda da sorunlar eksilmiyor. Büyümüyoruz, ilerlemiyoruz, yükselmiyoruz. Savruluyoruz anlasana. Uçurumun kenarındayız.

                Yönetme sorununun olduğu dönemlerde, bütün ayak bağları ortadan kaldırılır. Bu başka bir bakış açısıyla OHAL’e kapı aralar. Halkın bir şekilde hareketinin engellenmesi lazımdır.

                Bir zümre hariç, fakirleşen, fakirleştirilen bir toplum var edildi.

                Doğalgaz çıktı, petrol bulundu haberleriyle mutlu olup, Ekonomik problemler, ohh! bitiyor diyorsun, siyasal problem başlıyor, siyasal problemler ohh bitiyor diyorsun tam, uluslararası problemler başlıyor, onlar bitiyor. Sarmal hiç bitmiyor. Mutlak ya içerde ya dışarıda bir şeylerle meşgul ediliyor halk. Bu döngü hiç bitmiyor.

    Oyalanıyorsun Ey halkım!

    Kandırılıyorsun Ey halkım!

    Uyutuluyorsun Ey halkım! Uyan lütfen uyan.

    Yoksa uyandığında çok geç olacak.

                Son açıklanan faiz kararı ne ülkeyi, ne AKP'yi, ne ekonomiyi kurtarabilir. Merkez Bankaları bize sadece zaman kazandırır. Ülkeyi, ekonomiyi sadece gerçek anlamda yapısal reformlar yaparak kurtarabilir. AKP'de reform yapacak ne kadro, ne kudret ne de niyet var.

                Gaziantep’te, 300 fabrika açılmış. Popülist politikalar devam ettikçe sorun çözülmez. Fabrikaların hepsinin de yıllar öncesinden başlayan geçmişleri var. Bunlar görülmüyor mu sanıyorlar acaba?

                Ekonomik gidişatı engelleyecek bir politika hiç uygulanmadı. Bu saatten sonrada ne yapılırsa yapılsın dikiş tutmaz. Sorun sadece ekonomikte değil. Problem sadece bankacılıkta değil, devlet kurumlarının hepsinde.

                Çürümüşlük, her yere işledi. Kaybedilen keşke sadece para olsaydı, ülkenin genç nesli, geleceği, umutları heba edildi.

                Soruyorum ne uğruna? 

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.