|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    ŞADIRVANLAR SAHİPSİZ

     

    Sahipsiz olmak nedir, bilirsiniz. Sahip çıkmak nedir, onu da bilirsiniz. O hâlde, sahipli olan şeyleri, sahipli olan yerleri, sahipli olan işletmeleri sıralayabilirsiniz: Örneğin adamın otomobili. (Mirasyedileri saklı tutalım.) Adam, malı olan otomobiline gerçekten sahip çıkar, onun bakımına özen gösterir, boyasının çizilmesini bile istemez. Kulağı tetiktedir; motordan veya alt takımlardan değişik bir ses gelirse hemen duyar ve vakit kaybetmeden ilgi gösterir. Bir fabrika sâhibi, tesisindeki bütün olup bitenlerden haberdardır. En küçük ayrıntıları hesap eder, tâkip eder. En ücrâ köşeleri bile kontrol eder. Elemanların, bırakın performanslarını, niyetlerini dahi görmeye, anlamaya özen gösterir. Haklıdır tabi. Çünkü mülküne sahip çıkmak böyle olur ve bu, çok gereklidir. Annelikten nasibini almamış anne müsveddelerini bir kenara bırakırsak, anneler de çocuklarını en iyi biçimde sahiplenir, onları pürdikkat inceler, kollar ve korurlar. Gerisini saymayı size bırakıyor ve soruyorum:

    Peki diğerleri? Örneğin şoför olarak ücretli çalışan bir kişi, kullandığı taşıt aracını ne ölçüde sahiplenir, kollar ve korur? Fabrika sahibini yukarıda gördük, acaba müdüründe veya çalışanında sahiplenme duygusu ne kadardır? Cumhur başkanında, belediye başkanında, kooperatif başkanında, daire âmirinde, cami kayyumunda, okul müdüründe, öğretmende, sınıf mümessilinde... Örnekleri çoğaltın lütfen, ve tanıdıklarınızın konuya ilişkin durumlarını ölçün biçin. Vardığınız sonuç, sizi memnun ediyor mu?

    Beni memnun etmiyor. Tamam, ben maalesef her şeye gözüyle bakmayı beceremeyip başka yeriyle bakan bir adamım. Ama, çoğu insanların sorumluluklarını yerine getirmediklerini de kabul edin lütfen. Çöpçüsünden postabaşısına, memurundan âmirine, muhtarından milletvekiline... Hele o milletvekilleri yok mu, o milletvekilleri...

    Bir iki günlüğüne Manisa-Turgutlu’dayım. Bugün, ne hikmetse uzun bir süre sularımız kesikti. Baktım, öğle namazım tehlikeye girecek; yakınımızdaki Yunus Emre Câmisi’ne gittim. Abdest aldım ve iki tane beş litrelik pet ile de eve su taşıdım. Öyle ya karımın da namazını kılabilmesi için abdest alması lâzım.

    Yaptıranlardan Allah râzı olsun, Yunus Emre Câmisi, kocaman bir yeşil alanın içinde, gidenlerin zevk alacakları bir câmi. Gerçi onlarca basamağı olan merdivenleri var ama... Niçin câmileri düzayak yapmazlarsa... oysa câmi cemaatinin çoğunluğunu benim gibi eli bastonlu ihtiyarlar oluşturmaktadır. Tam da bu noktada, mimarların da sorumluluklarının bilincinde olmadıklarını söyleyebilirim. Yanlış olduğunu biliyorum ama merdivenli câmilere gitmektense, namazlarımı evimde münferit kılmayı tercih ediyorum.

    Caminin, ağaçlarla kaplı bahçesindeki şadırvan da güzel. Yaptıran ve yapanlar belli ki özene bezene meydana getirmişler. Abdestimi almadan önce, şadırvandaki çeşmelerden dört tanesini kapatmak zorunda kaldım. Suuu! diye kıvranıyoruz bir yandan. Fakat diğer yandan şadırvanın çeşmelerini açık bırakıyor, suyu şarıl şarıl boşa akıtıyoruz. Ne milletiz ama! Nasıl Müslümanız ama! Boşa akan çeşmelerden birini kapatmayı başaramadım ve “Bari” dedim, “abdestimi o çeşmede alarak, kendimce bir tasarruf yapmış olayım.” Öyle de yaptım. Çeşmeyi neden kapatamadığımı anlamışsınızdır: Çeşmenin başı, yani elle kumanda ettiğimiz kafa yoktu. Gevşemiş ve düşmüş olabilir. Peki, o takdirde düştüğü yerde bulunması gerekmez mi? Bir Allah kulunun da alıp yerine takması, belki tornavida-anahtar kullanarak sıkıştırması gerekmez mi? Aksine, bir vatandaş alıp gitmiş, belki de hurdacıya satmıştır; bilmiyorum. Daha kötüsü; birisi, takılı olduğu yerden çıkarıp çalmıştır. Elbette genelleme yapamayız ama neden olmasın? Hemcinslerinin, özellikle de kaçırdıkları çocukların organlarını söküp satan kanı bozukların var olduğunu işitip durmuyor muyuz! Bütün bunlar, yani şadırvanın sahipsizliği, konunun bir yanı. Diğer yanını ise aşağıya yazacağım:

    Evet, bu şadırvana ve çeşmelerine kim ya da kimler sahip çıkmalıdır? Muhit çöpçüleri mi? Belediye memurları mı? Belediye başkanı mı? Emniyet görevlileri mi? Cemaat mı? İmam mı, câmi kayyumu mu? Hepimiz mi? Siz karar verin. Ben bu yazımda, yalnızca şadırvanların sahipsiz olduğunu arz etmek durumundayım.

    Bu noktadan hareketle şunları da soralım kendimize: Sadece câmi şadırvanı mıdır sahipsiz olan? Okullara sahip çıkılıyor mu? Örneğin okul müdürleri, öğrenci tuvaletlerini hangi sıklıkla kontrol ediyorlar acaba? Müdür olduğum süreçte ben, haftada en az üç defa dolaşır bakardım. Üstelik okulum yatılıydı da. Bu, belki de örneklerin en küçüğüdür. Hastanelere sahip çıkılıyor mu? Parklara, yollara, derelere, dağlara, yaylalara, ormanlara, köylere, kentlere... fakire, fukârâya... halka, ülkeye sahip çıkılıyor mu? Otomobiline sahip çıkan adam, bunlara da sahip çıkıyor mu? Fabrikasına sâhip çıkan adam, sahip çıkması gereken başka şeylerin de bulunduğunu biliyor mu? Herkes, başta yöneticiler ve yetkililer olmak üzere bizler sorumluluklarımızı yerine getiriyor muyuz? Benim bütün bu sorulara vereceğim cevaplarım hazır. Siz de cevaplarınızı hazırlayın lütfen. Vesselâm.

    Hayırist, esenlik dolu HAYIRLI günler diler.

     

    R. Serdar Özmilli

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.