|   | 
  • Cevahir Kadri

    Gazeteci

    Dünyanın binbir türlü hâli var. Her gün yepyeni bir güne uyanıyoruz yepyeni olaylarla. Gün geçtikçe yaşanan olayların ikircikli bir hâl aldığını söylemek mümkün. Hiçbir şey göründüğü, anlatıldığı gibi değil artık. 

     

    Eskiden de hiçbir şey göründüğü, gösterildiği gibi değildi. Teknolojinin baş döndürücü bir hızla değişip geliştiği, iletişim teknolojilerinin çoğalması ve gelişmesiyle dünyanın küçük bir köy hâline geldiği bir zaman diliminde, yaşananların bir sahne önü bir de perde/kamera arkası olduğunu bilmek ve oraya bakmadan da gerçeklere ulaşmanın imkânının olmadığını belirtmeye hacet var mı?

     

    Yaşanan olayların perde arkasını, sebeplerini, sonuçlarını, verilmek istenen mesajı, varılmak, elde edilmek istenenleri ortaya koyabilecek; bütüncül bakış açısına sahip, bu işi toplum adına yapan kişidir gazeteci.

     

    Öteden beri gazete, televizyon ve radyolar vasıtasıyla edindiğimiz bilgiler, tanık olduğumuz olaylar, olayların perde arkası, çeşitli adli ve siyasi olaylarda gerçeğin yalın hâli küçük küçük birçok bilginin birleştirilmesi sonucu ortaya çıkarılmıştır. Bu da bağımsız, korkusuz ve azimli gazetecilerin özverili çalışmaları sayesinde olmuştur. Gerçek gazeteci zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa ve adaletsizliğe haksızlığa ve zulme uğrama pahasına boyun eğmeyendir.

     

    Gazeteci, gücünü kamuoyu desteğinden ve hakikatleri yazma bilincinden alır. O, zor işlerin insanıdır. Yaptığı, yerine göre iğne ile kuyu kazma işidir ki onu bu enerji ve motivasyonu veren, hakikati topluma ulaştırma bilinci olarak ifade edebilecek olan gazetecilik refleksidir.

     

    Gazeteci, gerçekleri ortaya çıkarma konusunda bazen bir savcı, bazen bir polis, bazen bir dedektif gibi amansız bir takip sonucu elde ettiklerini bütüncül olarak bakma yetisine sahip bir yapboz ustasıdır. O, bütün bunları parçaları bütünleştirerek büyük resmi bulma ve görme adına yapar. Yoksa toplumun huzur ve asayişini, işleri, düzenleri bozma işinde yer alamaz gazeteci. Bu hiç mi olmaz derseniz evet olur derim. Ama kimlerin işinin, düzeninin bozulmasında payı olur gazetecinin? Söyleyelim:

     

    Gerçek gazeteci vurguncuların, kaçakçıların, suç ve terör örgütlerinin, çetelerin, hırsızların, soyguncuların düzenlerinin bozulmasında yazıları ve haberleri ile katkı sunar. Yoksa onlarla bir ve beraber olanların gazetecilik vasfıyla uzaktan yakından bir ilgisi ve ilişkisi söz konusu olamaz. Onların kendilerini gazetecilerden saymış olmaları bu gerçeği değiştirmez!..

     

    Gazeteciler, zaman içerisinde, mesleğini icra ederlerken daha profesyonel olarak çalışma içine girmişlerdir. Bu sebeple gazetelerin can damarı olan muhabirler toplumu doğru bilgilerle ve doğru analizlerle aydınlatabilmesi ve çalışma koşullarının daha iyi olması için konulara, alanlara göre uzmanlaşma yoluna gidilmiştir: Savaş muhabiri, adliye/yargı muhabiri, asayiş muhabiri, eğitim muhabiri, politika muhabiri, kültür sanat muhabiri gibi… Muhabir yerine editör ifadesini kullanmak belki de daha doğru olur. Buna son çeyrek yüzyılda ilahiyat alanını da dahil etmişlerdir ama bu pek yaygın değildir. 

     

    Savaş muhabirlerinin işi hem çok zor hem de tehlikelidir, her an için seken bir kurşun neticesinde canlarından olma ihtimali söz konusudur. Bu tehlikeyi, elbette sadece savaş muhabirleri yaşamıyor. Yerine göre, en rahat ve en havalı gibi duran politika muhabirleri de benzer tehlikeleri yaşamaktadır. Onlar da zaman zaman bu türlü tehlikelerle hayatları iç içedir. Hatırlanacağı gibi, birlikte seyahat etmekte iken helikopterin düşmesi sonucu, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu gibi şehit olan İsmail Güneş’i anmamak olmaz! Rabbim, onlara rahmet eylesin! Bu kazada dahli olanların hesabı bir an evvel sorulsun.

     

    Yukarıda sayılan alanların dışında radyo televizyon gazeteciliğinin yanı sıra günümüzde anılan gazetecilik alanlarına bir de internet gazeteciliği dahil edilmiştir. İnternet gazeteciliği, gazetecilik mesleğini hem kolaylaştırmış hem de onun daha zorlu bir hâl almasına sebep olmuştur. 

     

    İnternet ve televizyon gazeteciliği bilhassa son yedi sekiz yılda sosyal medya gazeteciliği de diyebileceğimiz bireysel tam bağımsız gazetecilerin ortaya çıkmasına vesile olmuş, hatta ona evrilmiştir demek de mümkün. Bağlantısız ve bağımsız gazetecilik; buna “patronsuz, patreon gazeteciliği” demek de mümkün!.. Bir yandan, okurların ve takipçilerinin desteğiyle maişetini temin etme mücadelesi içerisinde olan, diğer yandan da mesleğini özgür bir şekilde yapmaya gayret gösteren özgür gazetecilerdir bunlar. Maişet olarak gazetecileri zorlayan bu durum, özgürlük bakımından da bir nebze olsun rahatlık sağlar. Tam olarak faydası ise ancak genel özgürlüklerin topluma hâkim olmasıyla görülebilir.

     

    Her mesleğin birtakım zorlukları vardır. Bazılarının zorlukları bazılarınınkinden daha fazladır. Gerçek gazeteciler, gerçekten çok zor şartlarda vazifelerini yerine getirmektedir. Bu zorlukların en önemlisi iş güvenlikleri, özlük haklarıdır ki buna iş güvencesi de demek mümkündür! Özlük hakları bilhassa mesleğinin başlarında olanların başında Demokles’in kılıcı gibi durmaktadır. 10 Ocak’ın “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutlanmasının arka planında bu mesele vardır.  1961 yılı ocak ayında çıkarılan bir kanun ile gazetecilerin özlük hakları güvence altına alınmaya çalışma konusunda önemli bir adım atılır. Bu yasa, gazete patronlarına biraz da mali yükümlülük getirir. Bunun üzerine o dönemin gazete patronları, bu şartlarda gazete çıkarmanın mümkün olmadığını belirterek bundan böyle gazete çıkaramayacaklarını ilan ederler. Gerçekten de 11 Ocak günü ve takip eden iki gün boyunca gazeteler basılmaz. Ancak basın çalışanlarının kısıtlı imkanlarıyla “Basın Gazetesi” çıkarılır. Patronlar, boykotu üçüncü günün sonrasında sona erdirirler ve gazeteler basılmaya devam eder. 10 Ocak günü basın emekçilerinin aldıkları bu önemli karar neticesinde çıkarılan “Basın Gazetesi” patronların boykotu sonlandırmasında önemli bir paya sahiptir. Bundan dolayı, 1961 yılından itibaren 10 Ocak, on yıl boyunca “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak kutlanmıştır. 1971’den beri ise “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutlanmaktadır.

     

    Mesleğin zorlukları her zaman maddi olumsuzluklar değildir. Asıl zorluk manevi diyebileceğimiz özgür bir ortamın olmayışıdır. Gazetecilerin özgür olmadığı bir toplumda adalet, hak, hukuk söz konusu değildir, varsa da bunlar göstermeliktir. Bazen bir yapıya, binaya saray adı verilir ama o binada saray özelliklerin hiçbiri yoktur. O hesap, herkes “Gazeteciler Günü”nü yaldızlı cümlelerle kutluyor ama kutlamamaların gazetecilere ve gazeteciliğe katkısı var mıdır, bu sorgulanmalı, kutlamalar hep sözde kalmamalı. 

     

    Bir gazeteci arkadaşımın gün vesilesiyle aramıştım, şaka yollu, hiç kimse yenip içilebilecek bir şey getirmiyor kutlamalar vesilesiyle deyiverdi. Bu fotoğraf, aslında gazetecilerin gelecek ve maişet kaygısını da dile getiren bir karedir. Şaka da olsa büyük bir gerçeğin ifadesidir.

     

    Ülkenin yönetiminde söz sahibi olanlar, demokrasi kültürünü yerleşmesini istiyorsa gazetecilerin özgür ortamlarda vazifelerini yapmasına müsaade ederler. Demokrasiyi kendi iktidarlarına basamak olarak kullanan zihniyetler, gücü ele geçirdiklerinde basında bazen doğrudan bazen dolaylı sansür uygulamasına giderler. Gerçekte sansür kaldırılmıştır, onun da günü kutlanır ama belki aynı günlerde güç odaklarının işine gelmediği için bazen bir tweet, bazen bir haber, bazen bir yazı dizisi sebebiyle gazeteciler hukuki takiple karşı karşıya kalırlar. Yaptığı haberlerden dolayı hapis yatan gazetecilerin hiç de azımsanmayacak kadar olduğunu hatırımızdan çıkarmayalım.

     

    Gazeteciler iktidar baskısını dozu değişmekle birlikte her dönem hissetmişler, bundan az ya da çok etkilenmişlerdir. Bu, Tanzimat’tan beri devam edegelen, tam olarak aşılamamış bir hâldir. Bu baskı Osmanlı Devleti’nde de vardı, ilk zamanlarından beri Türkiye Cumhuriyeti’nde de vardı. Gerçek gazeteciler bu baskılara boyun eğmeyenlerdir. Nitekim gazeteci Galip Erdem’in "Belki inandıklarımın hepsini yazamayacağım; ama size söz veriyorum, inanmadığım, hiçbir şeyi de yazmayacağım." davranışı çokça bir alkışı hak ediyor, öyle değil mi?

     

    Her meslekte olduğu gibi alnının teriyle işini yapanlar olduğu lüks plazalarda, filtre kahvelerini höpürdete höpürdete, önlerine konulan parti bültenlerini haber yapan, kendilerini gazeteci olarak adlandıranlar da yok değil; her ikisini bir tutmak hakkaniyete ve etik değere sığmaz. Birinciler gazeteci ise ikincilerin sadece adı gazetecidir. Elbette gerçek gazeteciler de kahvesini özgürce yudumlayacaktır.

     

    Gazeteci iktidarın, güç odaklarının yanında duran değil, halkın, kamuoyunun hakkını savunan, halktan ve hakikatten yana olandır. Asıl gazeteci budur. Bir gazeteci türlü imkânlardan yoksun bırakılmayı göze alabiliyorsa o zaman işini huzuru kalple yapıyor demektir.

     

    Haberleri ile barışın, demokrasinin, hakkın, hukukun ve adaletin hâkim olması için çaba sarf eden; zulmün, haksızlıkların, hukuksuzlukların, yolsuzlukların, yolsuzluğu yol yapanların karşısına haberleri ile dimdik duran gerçek gazetecilerin, “Çalışan Gazeteciler Günü” kutlu olsun. Mesleki şartları günden güne ağırlaşan ve buna rağmen işlerinin hakkını vererek yapmaya çalışarak hak ve hakikatin gün yüzüne çıkması için var gücüyle çalışan gazetecilere bu önemli görevlerinde hayırlı kolaylıklar ve başarılar dilerim.

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.