|   | 
  • İnsanoğlu binek kullanmaya ne zaman başladı acaba ve kullanılan ilk binek, at mıydı? Tarih bilgim de araştırmacı yanım da zayıftır, bu soruları ben cevaplayamam. Aslında cevapları çok da merak etmiyorum zaten. Benim merak ettiklerim, daha farklı hususlar:

     

    Binekler ne zamandan beri gösteriş aracı oldular? Hattâ ne zamandan beri araç olmaktan çıkıp amaç yerine konuldular? Ne zamandan beri egzozlarıyla, kornalarıyla ve serserice kullanılmalarıyla çevreyi ve çevredekileri bu denli rahatsız etmeğe başladılar? Ne zamandan beri israf ve kirlilik nedeni oldular? Bugüne kadar kaç insanın ve hayvanın ölümüne, sakat kalmasına neden oldular? Acaba motorlu kara taşıt araçlarının böylesi olumsuz yanlarından nasıl kurtulabiliriz? Ben bunları ve benzer hususları merak ediyorum.

     

    Bizim maziden getirdiğimiz bineklerimiz; at, deve, eşek, katır, öküz ve onların çektikleri arabalardı. Özellikle de at! Evet at, kültürümüzün bir parçasıydı ve sanırım atalarımız, ona nasıl bakacaklarını, nasıl bineceklerini, atı nasıl kullanacaklarını biliyorlardı. Bundan da pek emin değilim aslında; sanırım, umarım, diyorum işte. Öyle ya onlar da sonuç itibariyle bugünkü torunların dedeleriydiler. Her neyse, şimdi benim konum, dedelerimiz ve atları değil.

     

    Kabul etmek zorundayız: Motorlu kara taşıt araçları, günümüzde hayatın bir parçası, hayatımızın bir vazgeçilmezidir. Motosikletten kamyonete, otomobilden otobüse, traktörden kamyona taşıtlar taşıtlar...  Yan yanayız, iç içeyiz onlarla. Ev taşırken, mal satarken, hastaneye yetiştirilirken, okula, işe, çarşıya giderken... sılaya dönerken, savaşa giderken, Hacc’a giderken...

     

    Motorlu taşıt araçları başka ülkelerde icat ve imal edildiler başlangıçta. Biz onları ithal yoluyla tanıdık. Yani onları hazır bulduk; icatlarında, imallerinde ve geliştirilmelerinde payımız olmadı. Olamadı. Dolayısıyla başlangıçta hayatımıza, kültürümüze, yabancı kimlikle, komşu bahçenin ıspanağı olarak girdi motorlu taşıtlar. İşte belki de bu nedenle biz onları halen daha hazmedemedik, onları adam gibi kullanmayı öğrenemedik.

     

    Evet, motorlu taşıt araçlarını pat diye elimizde hazır bulunca... Görmemiş’in bir otomobili olmuş, tuvalete bile onunla gitmeğe başlamış. Birer tane de evde oturan karısına, henüz öğrenci olan oğluna ve kızına almış. Çünkü doğal kaynakları kendi keyifleri için tüketerek gelecek kuşakları, yani benim torunlarımı zor durumda bırakma hakkına sahipler. Görmemiş’in bir otomobili olmuş, hem de özel sistemler kurarak teybiyle insanları rahatsız etmeğe başlamış. Çünkü onun gürültüsüne katlanmağa mecburuz. Görmemiş’in bir otomobili olmuş, yayalar taşıt yolundan yürüsünler de kendilerine taşıt çarpsın diye ya da sürtünerek geçsinler ve elbiseleriyle herifin otomobilini temizlesinler diye yaya kaldırımına park etmiş. Çünkü kaldırımlar onun tapulu malı. Görmemiş’in bir otomobili ve bir oğlu olmuş, iki-üç yaşındaki oğlunu kucağına oturtup direksiyona öyle geçmiş. Tam “görmemiş”miş. Ne ayıp ve çocuk terbiyesi açısından ne yanlış bir şey.

     

    Görmemiş’lerin taşıt araçlarına ilişkin marifetleri saymakla bitmez ki: Aşırı yük alıp arkasındaki diğer araçların ve asfaltın canına okuyan kamyoncular. Egzozundan zehir kusan kamyonlar, otobüsler, minibüsler... Egzozu patlak olup veya özellikle o şekilde ayarlayıp kulaklarımızı patlatan, sinir sistemimizi perişan edenler... Korkunç, iğrenç kornalar takıp insanların ruhlarını törpüleyenler...  Uzun farları yakıp karşıdan gelenlerin analarını ağlatanlar... Yollarda birikmiş suları sadistçesine yayaların üzerlerine fışkırtanlar... Makaslarla, driftlerle, ani frenlerle, gereksiz patinajlarla ve aşırı hız küstahlığıyla canlarımıza ve millî servetimize kastedenler... Süsleme adına gayet abuk bir şekilde takıp takıştıranlar... Yabancı lüks arabalara bu memleketin servetini akıtan haramzadeler... Aracının arkasına “Serseri”, “Eşkıya” yazdıran ve trafikte diğer masum araçları sıkıştıran magandalar... Ve tabi, araçlarda içki şişeleri, sopalar, döner bıçakları...  Görmemişin bir aracı olmuş...

     

    Ha! Bir de şoförün yanında oturup ayakkabılarını ve çoraplarını çıkardıktan sonra ayaklarını ön panele koyarak ön cama ve dolayısıyla o sırada trafikte bulunan bütün insanlara doğru uzatan terbiyesiz görmemiş yolcular var... Saygısız bir görüntü oluşturur düşüncesiyle ömürleri boyunca sırtlarını bir yere yaslamamış, uzun oturmamış edep âbidesi büyüklerimize selâm olsun(!)

     

    Nerede terbiye, nerede edep, nerede nezaket, nerede saygı, nerede hassasiyet, nerede kanun ve kurallara uymak, nerede insanlık, nerede ahiret inancı ve Allah korkusu? Eğitimciler suçlu, imamlar suçlu, ana babalar suçlu, polis suçlu, kanun yapanlar suçlu, siyasetçiler suçlu, çoğumuz suçluyuz; bu insanlar bizim eserimiz. Böyle kimselere “normal insan” denir mi? Evet denir, çünkü böyle kimselerin sayısı o kadar kabarık ki böyle olmayanlar anormal sayılıyorlar.

     

    Gidin de bakın diğer pek çok ülkeye; sadece gelişmiş ülkelere değil, örneğin Kenya’ya... taşıt ve trafik kültürü neymiş anlayın. Avrupalıların bizi ülkelerinde görmek istememeleri için yalnızca trafikteki hâlimiz bile yeterli sebeptir. Elbette istisnalar var ama çoğumuz, başkalarının icat ve imal ettikleri taşıt araçlarını, koydukları trafik kurallarını halen daha hazmedemedik, onları adam gibi kullanmayı öğrenemedik. Atı nasıl kullandığımız da meçhul ya, binek kültürümüz at çağından öteye geçemiyor. Vesselâm.

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.