|   | 
  • Cevahir Kadri

    ‘Bir İhtimal Daha Var’

    Hayatı, eşyayı, varlıkları, olayları, olguları akıl, idrak ve vicdanımızın yanı sıra duygularımızla anlama ve kavrama yoluna gideriz. Bu melekelerimiz, bize, insan olmanın gereği olarak verilmiş. Bunları atıl, boş bırakamayız, bunlardan azami derecede istifade etmeli, onların hakkını elden geldiğince, olabildiği kadar vermeli, vermekten bir an olsun geri durmamalıyız.

     

    Malumdur ki eşrefimahlûkât (yaratılmışların en şereflisi ) olarak yaratılan insan, beşer olarak dünyaya gelir, zaman içerisinde insan olma vasıflarını elde etme çabası içerisine girerek insan olmaya, insan olarak kalmaya çalışır. İnsan olmak önemlidir, ama insan olarak kalmak ve insan olarak emaneti Sahibine teslim etmek daha önemlidir!.. İnsan olan insan, diğer varlıklara keyfi zarar vermekten kaçınır. Hele hemcinsine, insana asla zarar veremez, vermemelidir de. Tabii bu, insan olmanın vasfıdır.

     

    Beşer olarak dünyaya geldiğini söylediğimiz insan, yaptıklarıyla meleklerden de yüce bir varlık olma şerefini elde etme durumu ile hayvanlardan da aşağı bir derekeye düşme durumu ile karşı karşıyadır. O, yapıp ettikleriyle kendisini bu iki durum arasında bir yerde konumlandırır. Tabiricaizse zir ü zeber arasında gelgit yaşayan bir varlık hâli vardır onda. O, hangi hal üzerinde karar kılarsa, o hâl üzere ebediyete göçer.

    ***

    Türküleri severim, şarkıları da; her ikisinde de insanı, kendimi bulurum. Türküler en acıklı hâllerimizin tercümanıdır, şarkılar da öyle. Ama türkülerin içtenliği, doğallığı şarkılara açık ara fark atar. Olsun, şarkılar da hislerimizin tercümanı, türküler de... Duygu dünyam o an hangisine daha yakınsa ondan içerim, gönül kadehime onu doldururum.

     

    İnsan bu, bazen sevinç ile şen şakrak bazen keder ile mükedderdir, elem ile müteellimdir. Her hâliyle de duygusallığın zirvesindedir o demler. Ama duygusallığı akıl gemi ile ile kontrol altına aldığında insan, akıl dışı işler yapmaktan kendini alıkor. 

     

    İnsan, ciddi konuları ele alırken bile duygularını harmanlamalı, düşüncelerini duygularıyla içten içe karmalı ki duygusu da düşüncesi de sağlam olsun. 

     

    İnsan düşünen bir varlıktır, o hâlde düşünmeli insan. Düşünen varlık olmanın gereğini yerine getirmeli. Düşünmeli ama nasıl? Bir ev, bir yapı inşa etmenin nasıl bir temeli olması gerekiyorsa insan, düşünce evini inşa ederken de düşünme biçimini, yöntemini belirlemeli, tabiri caizse inşa etmeli, ondan sonra düşünme eylemi içerisinde olmalıdır. Aksi takdirde yanlış yollara sapabilir, sonrasında da  yanlış denizlere açılır ve düşünce gemisini yanlış sahillerde demirleme durumuyla karşı karşıya kalabilir.

     

    Düşünme; doğru iş yapmanın, doğru hareket etmenin yanı sıra aynı zamanda yanlış yapmayı da beraberinde getirir. Çünkü insan, doğru düşünebileceği gibi yanlış da düşünebilir; doğru düşünceye sahip olabileceği gibi yanlış düşüncenin sahibi de olabilir. Bu durumları dikkate alarak diyebiliriz ki insan doğru düşünme ve yanlış düşünme ile karşı karşıyadır. Bir konu hakkında doğru düşünüp doğru karara ulaşması ile yanlış düşünüp yanlış yerde karar kılması ve yanlış adım atması muhtemeldir, yani ihtimal dahilindedir.

     

    Her insan kötülük yapma eğilimindedir. Ama her insanda bu var diye bütün insanları da peşinen kötü sayamayız. On pencereli ve odalıbir binanın bir penceresi, odası kapalı diye bütün pencereleri, odaları kapalı olarak kabul edilemez. Yüz hasletinden doksan dokuzu güzel olan bir insanın bir hasletini nazara vererek onu kötü olarak addetmek ne derece dorğu olur? Bu, doğru aklın, hakkaniyetli bir vicdanın işi midir? O bir ihtimal de sadece ihtimaldir ve gerçekliği de söz konusu değildir henüz. Gerçekleşmiş olanlar varken gerçekleşme ihtimali bulunanlar üzerinden hareket etmek insanı yanıltır.

     

    Gerçek ve somut olaylar, olgular varken hayaller, vehimler, ihtimaller üzerinden yol alınmaz. Alınırsa en büyük hata işlenmiş olur.

     

    Öyleyse, doğru ve yanlış üzerinde bulunma durumu ihtimal dahilinde olan insanın tavır ve davranışlarını, söylemlerini ve eylemlerini nasıl değerlendireceğiz, değerlendirmeliyiz?

     

    Bizim de bu yazıda doğru bir sonuca varmamız için doğru bir düşünme yolunu takip etmemiz gerekir öyle değil mi?

     

    İnsanız, sosyal varlık olarak bir araya geldiğimizde birtakım düşünlerimizi birbirimizle paylaşabiliriz. Böyle ortamlarda düşünce alışverişinden, eskilerin ifadesiyle hakikat şimşeği doğar. Geçenlerde de bir arkadaşım, böyle bir ortamda, özetle, “Her insan hata yapabilir, yanlış yapabilir, önemli olan yanlışta ısrar etmemektir.” nevinden cümlelerin sarfedilmesi her zaman doğru olmayabilir, olmaz da” dedikten sonra “Çünkü bu, bizi davranışlarının, fikirlerinin ekserisi güzel olan bir insanın güzel davranışlarının ve isabetli tercihlerinin tarafımızdan yanlış olarak değerlendirilmesi tehlikesiyle karşı karşıya bırakır. Onun için ihtimaller üzerinde teorik olarak konuşmak yerine hangi tercih ve davranışının ve neye göre yanlış olduğunu ortaya koymak en isabetli yol olacaktır.” diye ilave etti. Bu minval üzere, düşünceler, düşünce alışverişi devam etti. O esnada verilen örnek de oldukça dikkat çekiciydi. Peki, neydi o dikkat çekici örnek?

     

    Kısmen yukarıda değindiğimiz üzere, Allah’ın vahyi ile müeyyet kılınan, teyit ve tekit buyrulan, desteklenen peygamberlerlerin dışında herkesin hata yapması ihtimal dahilindedir. İki Cihan Güneşi’nin (sallallahu aleyhi vesellem) yol arkadaşları olan sahabe efendilerimizin de “hata yapma” ihtimalleri söz konusudur.  Tam da bu noktada Peygamber Efendimiz, Allah’tan aldığı mesajı insanlara tebliğ ederken, insanların bu kurtuluş mesajlarından mahrum kalmaması yolunda çaba sarf ederken kendisine inanan ve yol arkadaşlığı yapan sahabe efendilerimiz için “Ashâbım yıldızlar gibidir. Hangisine tâbi olsanız hidayete erersiniz.” buyurarak sahabeleri hakkında insanların, Müslümanların ileri geri konuşmasına bir bakıma set çekmiştir. 

     

    Şimdi hadis-i şeriften hareketle anlıyoruz ki ihtimaller üzerine değil olgular üzerine, doğru ölçüler çerçevesinde kişiler hakkında değerlendirmede bulunmak lazım. Bir kişinin hangi düşüncesi, hangi söylemi ve hangi eylemi, neye göre yanlıştır, bu delillendirilmelidir. Aksi takdirde dedikodu gıybet alıp gider. İnsanlar güvenle tabi olacakları, takip edecekleri bir kutup yıldızı bulamazlar. 

     

    Aslında, insanlar için en büyük kutup yıldızı başta, Allah’ın kelamı Kur’an-ı Kerim, sonra Hz. Peygamberin (sallallahu aleyhi vesellem) hadisleri ile birlikte akıllarıdır. Evet, insanın aklı her şeye yetmez, Ziya Paşa’nın ifadesiyle “Bu terazi o kadar sıkleti çekmez.” Ama o, aklını iyi kullanmak suretiyle akıl sahiplerinden olmakla emrolunmuş değil mi? O hâlde, olayları, insanları, olguları akıl nimeti sayesinde doğru okumalı ve doğru değerlendirmelidir. Bunun için de tıkandığı durumlarda diğer ihtimalleri düşünmeli, şarkıda da söylendiği gibi “Bir ihtimal daha var” diyerek olayların, şartların ağırlığı altında ezilmeden, olayları ve şartları en doğru şekilde okuyup değerlendirmelidir.

     

    Bütün bu düşünceleri dile getirirken bilgisayarın hoparlörlerinden, güftesi ve bestesi Osman Nihat Akın’a ait olan “Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin/ Söyle canım ne dersin?/ Vuslatın başka âlem/ Sen bir ömre bedelsin...” şarkısı yürekleri, duyguları okşuyordu!..

     

    Doğru düşünmek, ancak doğru düşünme biçimine erişmek ile mümkündür!..

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.