|   | 
  • Cevahir Kadri

    Bülbülü Susan Dil Öksüz Kalır

    Bir gül bahçesinde sesiyle güzelliklere güzellik katan bülbüller can verirse ne olur? Görünen güzellikleri yâd eden, dillendiren bir ses yoksa o güzellikler lâl olmuştur. Ahraz hâlini almıştır artık o güzellikler… Onu anlatan, ona ses olan, varlığını her türlü iletişim ana merkezini oluşturan ses ve işitme arasındaki o muazzam nimetin eksikliği hissedilmez mi?

     

    İnsan dokunma duyusunu kaybederse yakın çevresiyle olan temasla iletişiminden, görme duyusunu kaybederse çevresiyle ilgili görsel iletişiminden mahrum kalır. Ama işitme duyusunu kaybederse insan, dünyayla iletişimini bütün bütün kaybeder. Her duyumuz önemlidir ama işitme, en önemli duyumuzdur. Çünkü işitme duyusunu kaybetmemiz; konuşmayı, kelimeleri, sözleri, düşünmeyi de yitirmemiz anlamına geliyor.

     

    Şairler ve yazarlar, özellikle de şairler bir toplumun işitme duyusu mesabesindedir. Güzellik bahçesinin bülbülü nasıl o güzelliğe bir tatlı musiki havası katıyorsa, o güzelliklerin sesi, soluğu, iletişim kuranı oluyorsa şairler de o toplumun iletişimini sağlayan dilin şen bülbülleridir. Şairler biraz da içinde yaşadığı toplum için ve toplum adına o dili kullanırlar, o dile can verirler. O toplumda yaşayan insanların duygularını, düşüncelerini, hazlarını, sevinçlerini, üzüntülerini, acılarını dile getiren âdeta o “ses bayrağı”nın gönderde dalgalanmasına zemin hazırlayan, katkıda bulunan, en birinci âmil konumundadırlar.

     

    Şairleri canlıysa bir toplum, bir millet; sesini, varlığını, duygusunu, düşüncesini asla kaybetmez. Çünkü şairler dili kullanma becerileri nispetinde içinde bulunduğu milletin duygu ve düşüncesini, geleneklerini ve göreneklerini, anlayışlarını, duyuş ve düşünüş tarzlarını geleceğe taşıma hususunda bir aksaklık, bir kesinti asla olmayacaktır. Ama ya şairleri susarsa... İşte o zaman o toplumun ve milletin kıyameti yakın demektir. Türkçenin bülbüllerinden Mehmet Emin Yurdakul, yüzyıl öncesinden bu gerçeği avazı çıktığı kadar haykırmıştı:

     

    Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;

    Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,

    Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.

     

    Şairler susarsa, toplumun duygu ve düşünce damarları kurumuş demektir. Duyuş ve düşünüş eylemi orada can vermektedir. Sesi çıkmaz, duyuş ve düşünüşü bilinmez; kendi hâl ve tavırlarını anlatmaz bir toplumdur artık. Şairin susması, özelde bireyin ölümü demek olsa da genelde toplumun ölümü demektir. Artık o toplumda sevgi, hoşgörü, merhamet, adalet, hak, hukuk duygu ve düşüncesinin esamisi okunmaz olur. Bu sebeple, şairler ve sözleri hem dile hem de topluma can verendir…Şair ve şiiri budur.

     

    Geçen günlerde ajanslara doksan dört yaşında bir dil çınarının bu fani âleme veda ettiğinin haberi düşüverdi. Türk Dili Kurumu bu acı haberi sitesinden şöyle duyurmuştu: “Türk Dil Kurumu üyesi (1957, No. 812) şair ve yazar Feyzi HALICI (1924-2017), 9 Ekim Pazartesi günü İstanbul’da vefat etti. Merhuma Allah'tan rahmet, ailesine ve sevenlerine sabır diliyoruz.” Biz de sözün sultanlarından merhum Feyzi Halıcı’ya Allah’tan rahmetiyle muamelede bulunmasını diliyoruz.

     

    Feyzi Halıcı ismini hep “Dua” şiiriyle hatırlarım:

     

    “Yükselir semaya doğru ellerim

    Mavi gecelerin seher vaktinde

    Hakka kanat açar hep emellerim

    Mavi gecelerin seher vaktinde

     

    Kaybolur kederim kaybolur ahım

    Gözümden yaş olur akar günahım

    Bana daha yakın olur Allahım

    Mavi gecelerin seher vaktinde

     

    Bakışlarım yanar yanar tutuşur

    Parlarken semada bir ilahi nur

    Gönlüm dile gelir,gönlüm konuşur

    Mavi gecelerin seher vaktinde

     

    Bir ince duyarlık,içten mutluluk

    Gönüller niyazda, ne ses ne soluk

    Başlar Hak katına kutsal yolculuk

    Mavi gecelerin seher vaktinde

     

    Bir uhrevi his var mı ki dünyada

    Bulunsun tadı bir ulvi duada

    Ne güzel Allahı getirmek, yâda

    Mavi gecelerin seher vaktinde...”

     

    Sözün ustalarından ve üç sene önce aramızdan ayrılan, hayattayken şiirleri ile ilgili olarak bazı düzenlemeleri telefonda konuşarak yaptığımız Bekir Sıtkı Erdoğan, “Konya’da” şiirinde, şiirin bilhassa ilk iki dörtlüğünde, Hisar dergisinden arkadaşlıkları ve dostlukları olduğu bilinen, Konya’nın şahsı manevisinde Türk kültürüne ve edebiyatına büyük hizmetleridokunan Feyzi Halıcı’yı anlatmaktadır:

     

    “Benim yârim bezden kilim

    Dokur Konya`da Konya`da

    Bülbül olmuş dertli dilim

    Şakır Konya`da Konya`da

     

    Kardeşim kendinden geçmiş

    Nur çeşmesinden su içmiş

    Hasret kitabını açmış

    Okur Konya`da Konya`da”

     

    Fezai” imzasıyla saz şiiri tarzında şiirler yazan ve halk şiiri geleneğinden de yararlanan şair, yeni tarz şiirlerinde de başarılı eserlere imza atmasını bilmiştir. Şiirlerinde memleket, din ve dostluk konularına Mevlâna’nın da etkisiyle önemli yer bulur. Tıpkı soyadındaki halının nakış nakış, bin bir emekle dokunması gibi, dili ince ince işleyerek Anadolu insanının ince duyarlılığını şiirlerinde dile getirmiştir.Son dönemde yazdığı şiirlerinde sevgi, aile ve çocuk temalarını işleyen Halıcı, 1957’den bu yana, Çağrı dergisini yayımlayarakKonya Âşıklar Bayramı’nı gelenekleştirerek kültür ve edebiyatımızın önemli sadaka-i cariyelerini ifa etmiş oldu. Şair ve yazarlığının yanında bu güzel hizmetleri ile edebiyatımızda ve toplumumuzda anılmayı gerçekten hak eden kültür yıldızlarımız arasında yer aldı.

     

    Şiirlerini “Bir Aşkın Şiirleri, İstanbul Caddesi, Günaydın, Dinle Neyden, Rubailer”adlı kitaplarda toplayan Halıcı, 1977'de Konya Kültür ve Turizm Vakfını kurdu. Konya'da ulusal ve uluslararası düzeyde Mevlâna törenlerini ve sempozyumlarını gerçekleştirdi. 1968-1977 yılları arasında Konya Senatörlüğü yaptı. 7 yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı Çağdaş Türk Kültür Eserleri Kurulu üyeliği yaptı.

     

    Hayatını Türk kültürüne adadı; 1954 yılında Konya'da Gül Bayramı, Gül Şöleni, Gül yarışmaları, Güvercin Güzellik yarışmaları, Tarihi Konya Mutfağı, Konya yemekleri konusunda yarışmalar düzenledi. Basın şeref kartı sahibi olan Feyzi Halıcı evli ve 2 çocuk babasıydı.

     

    Türkçenin bülbüllerinden biri daha sustu, dilimiz öksüz ve yetim şimdi. Söz bahçesi, derin bir sessizliğe gömüldü; güzellikleri haykıran güzel sesli bülbüller bir bir göçüp gitti, gidiyor. Hoş bahçelerde güzellikler de ne kadar kaldı o da ayrı bir mesele… Allah, mekanını cennet eylesin. Âmin!

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.