|   | 
  • Nurettin Bilgen

    HEPİNİZ BİR İNCİSİNİZ!

    Selamların en güzeliyle selamlıyorum sizi kıymetli dostlarım…

     

    Bir gün İstanbul’da Beyazıt’ta bulunan bir eğitim kurumunun koridorunda yürürken duvarda bir yazı okudum: “Bu okulda her öğrenci bir incidir!” Oldukça ilginç ve dikkat çekici bulduğum bu yazıyı, durup dikkatlice bir kez daha okudum. Evet, çok anlamlıydı bu söz. İnsan sadece matematikten, coğrafyadan aldığı not ile değerlendirilemezdi; her insan sahip olduğu fiziksel ve ruhsal donanımıyla çok mükemmeldi ve “bir inci” kadar paha biçilemez bir değerdeydi.

     

    Tüm insanlar kendi yaratılış genlerine yakışanı yapıp faydalı birer kişi olmak durumundadır. İnsan hayatının gayesi konusunda iki ekstrem yani nihai hedef vardır: “insanca yaşamak ve yaşatmak”. Bunun tersi ise öldürmek ve yok etmektir ki bu insanlık değildir.

     

    Yukarıda “Bütün insanlar bir inci kadar değerlidir!” diye yazdım. Bunu güzel söz olsun diye mi yazdım dersiniz? Elbette ki hayır. İsterseniz kendinize şu soruyu sorun: “Yakınınızdaki bir hastanede zengin birisinin oğlu için gerekli olan göz nakli için sizden bir gözünüzü istiyorlar, bir gözünüzü ona kaç paraya verirsiniz?” var mı karşılığı bir para? Hayır! Öyleyse bütün organlarımız için ayrı ayrı bu soruyu sormaya kalksak sizin sahip olduklarınızı satın almaya dünyanın tüm serveti yetmez.

     

    Bir gün, çalıştığım eğitim kurumunda, bir kız öğrencim, bana “Öğretmenim, bizim dinimize göre, hırsızın kolunu kesmek varmış, bu nasıl olabilir?” diye sordu. Ben de “Kızım, o keyfi ve zevkine hırsızlık yapanlar için, ağır ve caydırıcı bir ceza!” dedim. O, “Ama öğretmenim, olur mu bu çağda, el kol kesmek?” deyince; “Kızım, baban ne iş yapıyor?” dedim. O da “Babam yeni emekli oldu.” dedi. “Peki! Baban emekli ikramiyesini bankadan alıp eve gelirken bir hırsız babanın elindeki çantada olan ve sizi kiradan kurtarıp yeni bir ev alacak, birikmiş emekli ikramiyesini alıp kaçsa yani çalsa, o hırsıza ne yapılmasını istersin?” dedim. O da “Gebertirim onu öğretmenim!” dedi. Ben de dedim ki “Onu öldürmek basit ama feci bir iş, bu senin hayatını da söndürür. İnsanları öldürmeden yaşatmalı ama suçu da önlemeli.” dedim.

     

    O hâlde “Bir inci olan insan, nasıl bir insandır?” diye düşünürsek şunları fark ederiz: Bir inci olan insan, hayata bütüncül bakabilen ve asla bencil olmayandır, kendini çevresinden soyutlamayan, toplumla dayanışma içinde, barışçıl ve uyumlu yaşayandır.

     

    Bir inci olan insan, yaşamak için değil yaşatmak için çaba sarf eden insandır.

     

    Bir inci olan insan; nefret, kin ve düşmanlık değil sevgi, saygı ve muhabbet doludur.

     

    Bir inci olan insan, kendisi için istediğini kardeşi için de isteyen, güçlü bir inanca sahip olup komşusu aç iken tok uyuyamayan insandır.

     

    Bir inci olan insan, tüm insanların en doğal haklarına saygı duyar ve onun haklılığını destekler. Haksızlıklar karşısında da susmanın dilsiz şeytanlık olduğunu bilir ve asla susmaz.

     

    Bir inci olan insan; çalışkandır, üretkendir, sabırlıdır ama asla tembel, sadece tüketen ve müsrif değildir.

    Bir inci olan insan, içi ve dışı temiz olan, güler yüzlü ve hoş sözlü insandır.

     

    Bir inci olan insan, taassuptan ve kinden uzaktır; çünkü o yenilikçidir, hoşgörülüdür.

     

    Bir inci olan insan; eşitlikçidir, torpilci değildir, emeğe ve sanata saygılıdır.

     

    Benim kıymetli dostlarım hepiniz bir incisiniz! 2021 yılını büyük sıkıntılarla acılarla geride bırakıp uğurlarken 2022 yılını çok büyük umutlarla ve sevgi ile karşılıyoruz. Bu duygularla hepinizin yeni yılını tebrik ediyor ve sağlık mutluluk ve başarılı bir yıl olması için Allah’a dua ediyorum.

     

    Yeni yılda yeniden buluşuncaya dek hoşça kalın, sağlıcakla kalın.

    ***

     

    KURTUBA’DA

     

    Bugün de Endülüs’ün ilim, kültür, sanat merkezi ve kalbi olan “Kurtuba”dayız! Târık bin Ziyâd’ın kumandanlarından Muğis Er Rumi, (Ağustos 71’de) şehri önemli bir direnişle karşılaşmadan fethetti. Muğis Kurtubalılar’a yumuşak davrandı ve yönetimlerini Katolik kilisesinin zulmüne uğrayan Yahudilere bıraktı. İkinci vali Hür b. Abdurrahman ise (716-719) Endülüs’ün başşehri olarak burayı seçti.

     

    Kurtuba, III. Abdurrahman zamanında ihtişamının zirvesine ulaştı. II. Hakem’in (961-976) yaptırdığı kütüphanede 400.000’e yakın kitap bulunduğu söylenir. X. yüzyılın sonlarında yönetime hâkim olan Amir El-Mansur zamanında bir ilim merkezi hâline gelerek Avrupa, Afrika ve hatta Asya’dan ilim adamlarını kendine çekmiştir.

     

    Kurtuba, tarih boyunca çeşitli ilim dallarında ve özellikle edebiyatta kendini geliştirmiş, pek çok insan yetiştirmiştir. Bunların önde gelenleri arasında;  Romalılar döneminde hatip Seneca ile oğlu filozof Seneca ve torunu ünlü şair Lucanus, İslâmî Dönemde  şiir antolojisi ile Doğu’da ve Batı’da bir klasik hâline gelen İbn Abdürabbih, âlim-filozof İbn Meserre, aşk üzerine yazdığı Ṭavḳu’l-ḥamâme adlı eseriyle tanınan ve Karşılaştırmalı Dinler Tarihi ve Güvercin Gerdanlığı kitaplarının sahibi olan İbn Hazm, Ḥay b. Yaḳẓân’ın yazarı İbn Tufeyl’e ve Spinoza’ya ilham veren Yahudi filozof Tabip İbn Meymûn, Mâlikî fıkıhçısı İbn Rüşd ve torunu ünlü filozof  İbn Rüşd, kıraat âlimi Dânî, tarihçi, fıkıh ve hadis âlimi İbn Beşküvâl, hadisçi Ahmed b. Ömer el-Kurtubî, kıraat-nahiv âlimi İbn Sa‘dûn el-Kurtubî ile muhaddis-müfessir Muhammed bin Ahmed el-Kurtubî sayılabilir.

     

    Asırlara direnip dimdik ayakta kalan muhteşem camiler, çarşılar ve üniversite binaları ve Guadalquivir Irmağı’nın bir yakasından öbür tarafına upuzun uzanana, yolcularını asırlardır nehrin karşısına taşıyan taş köprüler. Sonradan burada yapılan geniş caddelerin ve parkların erguvanlarla, palmiyelerle ve mis gibi kokan portakal ağaçlarıyla karşılaması bir hayli bizi büyülemişti. Aracımızı Kurtuba Üniversitesinin batısında kuzey güney yönünde uzanan geniş caddenin uygun bir yerine park edip Mescid-i Kebir’e gittik. Yapımını 786’da I. Abdurrahman’ın başlattığı bina, zaman içerisinde çeşitli değişikliklerle orijinal hâlinden farklı bir şekil almış ve bugünkü dev boyutlarına ulaşmıştır (180 × 150 m.). Yaklaşık sekiz asır önce (1236’dan sonra) kiliseye çevrilmiş bulunan ve Cordoba Katedrali de denilen Kurtuba Ulu Camii Endülüs dinî mimarisinin en tanınmış ve en büyük binasıdır. 1882’de millî eser kabul edilip koruma altına alınmıştır. Minaresi ise çan kulesi olarak dizayn edilmiştir.

     

    Bölge halkı arasında hâlâ Mezquita (Mescid) adıyla tanınmaktadır. Mescid-i Kebir’in sade görünümlü dış cephesiyle tezat olan iç mekân; zengin bir tezyinata sahiptir. 860 sütuna oturtulmuş iki katlı kemerlerde kullanılan kırmızı ve beyaz taşların görüntüsü çok zengin bir renk cümbüşü meydana getirmekte, bu cümbüş ve yüzlerce sütunun iç mekâna kazandırdığı ihtişam, diğer süslemelerin ve kûfî yazıların da katılmasıyla daha tesirli bir hâl almış bulunmaktadır.

     

    Mescid-i Kebir’den, buradaki tarihi binaların içindeki Roger GARAUDY’nin kültür kafesine geçtik. Otantik müzik eşliğinde nefis çaylardan içip mükemmel tatlılardan yedik. 2012’de Garaudy’nin vefatından sonra 2019 yılına kadar bu kültür kafeyi eşi Paulette Garaudy işletmiştir. GaraudyFransa Parlamentosu'nda milletvekili, meclis başkan yardımcılığı, millî eğitim komisyonu üyesi ve senatör olarak görev yaptı. Daha sonra profesörlüğe devam etti. Emekliliği sırasında pek çok akademik eser yayımlayan Garaudy, 1982 yılında Müslüman olmuştur.

     

    2022 yılında yani yeni yılda yeni ve güzel bir ülkeye geçeceğiz: Portekiz! Yeni yılınızı tüm dua ve dileklerimle kutluyorum.

     

    ***

     

    “İyi insanlar, bir musibet geçirdikten sonra daha iyi olurlar!”

     

    F. Amiel

     

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.