|   | 
  • Nurettin Bilgen

    SON DURUM

    Selamların en güzeliyle…Çok değerli dostlarım! 2019 Yılında Çin’in Hubei vilayetinin Wuhan Şehri’nde ortaya çıktıktan sonra, Mart 2020 tarihinden bu yana tüm dünyayı kasıp kavuran ve âdeta esir alan COVİD-19 adlı pandemi mikrobunun hemen her sahada sebep olduğu zorluklarla, imkânsızlık ve kısıtlamalarla geçen yıldan bu yana ikinci bir eğitim öğretim yılının sonuna daha geldik. Fakat son bir buçuk yıllık kısıtlamalar ekonomi, sağlık, ticaret gibi hayatî sahalar yanında eğitim-öğretim gibi en önemli bir alanı da çok olumsuz bir duruma soktu. Eğitim-öğretimin her kademesinde; okulöncesi, ilköğretim, orta ve yükseköğretim alanlarında yüz yüze eğitim-öğretim yapılamadı. Birçok bakımdan eksik ve kısıtlı da olsa uzaktan eğitim yoluna gidildi. Fakat bu yöntemle öğretim yapmak ve ölçme değerlendirme yani sınav yapmak neredeyse imkânsız denecek kadar zordu ve bu durum gerçeklikten çok uzaktı.

    Neler yapılabilir?

    İnternetin henüz Türkiye’ye yeni geldiği ama okullarımıza henüz gelmediği 1993 yılı idi sanırım; İstanbul’da bir gecekondu semtinde öğretmenlik mesleğine başlayışımın beşinci yılı idi. Ortaokul sınıflarında Millî Tarih,lise kısmında ise coğrafya derslerine giriyordum. Sınıflar ortalama 70-75 kişi arasında değişiyordu.  Nasıl olduysa o gün Millî Tarih dersine girdiğim ortaokul şubesinde öğrenci sayısı 81 kişi idi; her sırada en az üç öğrenci oturuyor ve sınıf tıklım tıklım doluydu. Hiç unutmuyorum o dersteki konumuz da “Malazgirt Savaşı” idi. Dersi bu dar ve kısıtlı ortamda heyecanlı bir eda ile anlattım. Gel gör ki dersin sonunda konuyu kimler anladı, diye sorduğumda sınıfın sadece üçte biri konuyu anlamış üçte ikisi ise anlamamıştı. Çok üzüldüm!Böyle çok önemli, millî ve tarihî bir olayı mutlaka öğretmeliydim.

    Bir an durdum ve öğrencilerime “Ayağa kalkın!” dedim; 31 kız 50 erkek öğrenci vardı! Kız öğrenciler en öndeki tahtanın önüne geçsin, erkekler siz sıraları cam kenarına çekin dedim. Sınıfın ortası boşalmıştı; burası Malazgirt Meydanı dedim. 35 kişi, siz Bizans Ordususunuz, uzun boylu ve sarışın öğrencim,sen de Bizans Komutanı Romen Diyojen’sin. 15 kişi, siz Büyük Selçuklu Ordusu’sunuz, uzun boylu esmer öğrencim, sen de Selçuklu Komutanı Alparslan’sın; ordunu al ve hilal taktiği ile geri çekil dedim. Ardından Diyojen!  Alparslan ve ordusu geri kaçıyor saldırın dedim(Acıtmadan sanal bir savaş). Sonra Alparslan hilali kapatarak Bizans ordusunu bozguna uğrattı ve ben de sınıfın kapısını açtım: “Anadolu’nun kapısı Türklere açıldı geçin!” dedim.

    Sınıfın tamamı bu çok önemli ve millî konuyu öğrenmişti.Ben de sorumluluk bilincinde ve hasbelkader idealist bir öğretmen ve eğitimci olarak konuyu öğretmenin mutluluğu ile okuldan evime çıkan 85 basamaklı sokak merdivenlerini huzurla ve hızlıca çıkmıştım. Hâlen öğrencilerim beni ve derslerimi hatırlıyorlar görüştüğümüzde konuşuyoruz.

    Teknolojinin henüz kullanılmadığı, internetin yok denecek kadar kısıtlı olduğu bu dönemde idealist anne babalar, öğretmenler ve öğrenciler elinden gelen gayreti gösteriyorlardı.

    Günümüzde, dünyada ve ülkemizde tüm görsel, işitsel ve teknik materyallerle ders araç gereçleri yanında bunlara çevrimiçi olarak ulaşabilen öğretmen, anne baba ve öğrenciler acaba ne derece bu imkânları kullanarak eğitim öğretimi aksatmamaya özen gösteriyoruz. Gözlemlerimize göre: “Eğitim ve öğretim kazanımları edinim, beklenenin çok altında gerçekleşmekte ve başarısızlığa doğru hızla gerilemektedir(sanal başarılar gerçek başarı olamaz).

    Bana ne, bize ne diyemeyiz!

    İnsan para, altın mücevher ve takı gibi en değerli eşyalarını en iyi özenle ve en güvenli kasalarda korur, onlara gözü gibi bakar. İnsanın paradan ve mücevherden daha değerli varlığı nedir, dediğimde hepiniz bana, çocuklarımız, diye söylediğinizi duyuyorum buradan. Öyleyse anne ve babalar, çocuklarımızın eğitimi ve öğretimi için vaktimizi ve nakit imkânlarımızı esirgemeyelim, derim. Öğretmen ve eğitimci akademisyenlerimiz de öğrencilerini âdeta anne baba şefkati ve ilgisi ile sahiplenip her dönemin konularını eksiksiz anlatmalı ve öğretmelidirler.

    Bir eğitimci akademisyen olarak ben de hepinize ve çocuklarımıza daha verimli ve sağlıklı eğitim öğretim yılları ve başarılar dilerim.
    ****

    SUMGAYT’TA HAZAR’IN KIYISINDA ŞEHİTLER ANITINDAYIZ!

    Bakü’ye gelişimizin üçüncü günü olmuştu.Her şey yolunda gidiyor ve zaman çok çabuk geçiyordu. Bu güzel gezimiz hiç bitmesin istiyorduk ama burada yaşanacak çok güzel mekânlar vardı, görülmeye değergüzel diyarlar vardı. Bunlardan birisi Sumgayt şehri diğeri de Lenkeran idi. Sınırlı bir tatil süresi olduğu için Bakü dışında ancak bu iki şehri gezebilecektik. Gönüllerimiz istiyordu ki Azerbaycan’ın her köşesini ayrı ayrı gezelim.Ancak bu mümkün değildi. Özellikle Karabağ’ı, Nahcivan’ı görmek isterdik ancak vaktimiz buna yetmeyecekti.

    Bugün Ömer’in kullandığı arabamızla bir süreyol aldıktan sonra Bakü’den çıktık; yolun sağında solunda çokça petrol kuyuları, çok büyük petrol pompaları yer alıyordu. Öyle ki etrafta yoğun bir neft petrol kokusu ve çevresi tellerle çevrilmiş petrol kuyuları ile yakınlarında açıkta petrol göletleri bile gözüküyordu. Hazar petrollerinin %65’i bu sahada yer alıyordu, Azerbaycan çok şanslı idi. Tabi ki de kardeş ülke olarak Türkiye de bu petroller üzerinde arama, çıkartma, taşıma ve işletme hakkına sahipti. 2002 yılında temeli atılan BTC-Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı-(pipeline) üç ülke için (Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye) çok önemli bir enerji aracı olması yanında, gelir kaynağı idi aynı zamanda.

    Bakü’nün görkemli ve modern binalarından sonra kenar mahallesi ve bahçeli tek katlı evleri de birer birer geride kaldılar. Ömer, Sumgayt yönünde arabayla ilerlerken biz de pencerelerdendikkatlice etrafı süzüyorduk.

    Sabahın ilk saatlerinde güneş ışınlarının vurduğu Hazar’ın yakınındaki küçük göl yüzeyi ve gölün tüm kıyıları kırmızımtırak bir miktar da gülpembe gözüküyordu. Arabayla göl kıyısına ve orada çalışan işçilerin yanına gelip durduk. Burası SSCB döneminde bir kolhaz-solhaz işletmesi olarak çalıştırılan Tuzla idi. Hâlen tuz üretimine devam edilen bir tuzla olarak üretim yapılıyordu.

    Tuz gölü ve tuzlada çalışanlarla tanışmak, merhabalaşmak bile belki bir detay idi ama biz detaylaraçok önem veriyorduk. Dostluklara, güler yüze, merhabaya çok önem veriyorduk. Bize göre dünya paylaşınca güzeldi, güzellikleri yaşayınca güzeldi; asla bireyselliği, bencilliği, pasifliği, ilgisizliği ve bilgisizliği tasvip etmiyorduk. Hele dostlukların ölünceye kadar sürmesi için vefaya, arayıp sormaya çok önem veriyorduk.

    Tuz gölünden çıktıktan bir süre sonra yol boyunca köyler ve kasabalardan geçtik. Yol boyunca yolculara yiyecek ekmek, pide ve içecek meşrubat ve su satan seyyar satıcıları, tandır ekmek yapan kadınları sıkça rastlıyorduk. Küçük bir köyden geçerken tandır başında ekmek yapan kadınları görünce Ömer, arabayı kenara çekti.Köylü kadınlarla selamlaştık ve onlardan elimizi yakacak kadar sıcak olan mis gibi kokan tandır ekmeğinden satın aldık.İzin alarak tandır ekmeğinin yapılışının resmini çektik.

    Kuşluk vakti “Beyaz Sevdalar”adını verdiğimiz grubumuzlaSumgayt’a ulaştık. Yolun doğusu masmavi bir deniz ve yola kadar bembeyaz ince kum ve çakıllardan oluşan bir plaj ve aralıklarla denize nazır turistik tesisler, tesislerin şezlong ve şemsiyeleri yer alıyordu. Güneşli bir günde Sumgayt’ın girişindeki bu manzara hızla geçilecek bir manzara değildi ancak öncelikle Sumgayt şehri gezilecek sonra sahilde bir çay içilecekti. Denildiği gibi Ömer, araçla önce Sumgayt şehrinin merkezine geldi, aracımızı sahile yakın bir noktaya parketti.

    Mihmandarımız Ömer,bizi önce Sumgayt’ın merkezini caddelerini gezdirdi. Hazar Denizi’ne nazır, çok sayıda yüksek katlı yaşam alanları ve çok katlı siteler yer alıyordu. Çok donanımlı çarşıları, parkları oyun alanları olan bu sitelerde yaşam alanı konut tabir edilen meskenler 40-50 metrekarelik 1+1 şeklinde düzenlenmişti. Çok basit ve sade olan bu evler, devlet tarafından bütün ailelere verilen konutlardı. Sosyalist sistemde devlet en önemli öğe olduğu için temel düzenleyici rolünde idi. Politbüro üyeleri planlamayı yapardı. Halk devlet için üretir, devlet halkına yiyecek ve açıkta kalmayacak kadar da yaşam alanı – konut verirdi.

    Sumgayt,Azerbaycan’ın sanayi ve petrokimya tesislerinin yoğun olduğu en önemli şehirlerinden birisidir. Burada metal, besin ve petrokimya tesisleri vardır. Çok güzel ve temiz plajlara sahip olan Sumgayt, hem Rusya hem de Kafkas ülkeleri için güzel bir turizm imkânı ve ortamı sunuyordu. İç ve dış turizm açısından çok büyük bir potansiyele sahip olan Sumgayt’ın tanıtıma ihtiyacı vardır.

    Sumgayt ayrıca, eğitim imkânları ve okullaşma oranı yüksek öğretim ve üniversiteli oranı yüksek olan bir şehirdir. Sumgayt üniversitesinde yabancı öğrenciler olduğu gibi, Rusya, İran ve Türkiye tarafından açılan özel öğretim kurumlarında çok sayıda yerli ve yabancı öğrenci okumaktadır. Bu amaçla açılan okul, yurt gibi çok sayıda kurum bulunmaktaydı.

    Haftaya sürpriz ev ziyaretleri ve misafirliklerle Bakü’de olacağız; şimdilik hoşça kalın.

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.