|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    Turunçlara Tekme Atmak

    Picasso’nun büyük boyutlu bir tablosunu mu tahrip ederseniz Picasso hayranları tarafından daha şiddetli tepki alırsınız, yoksa küçük boyutlu bir tablosunu mu?

     

    Yere düşmüş bir turunca, hiç ürperme duymadan çok rahat bir şekilde tekme atan çocuk, sizin kızmanıza karşılık, “Kaldırımdaki ağacından yere düşmüş bir turunca tekme atsam ne olur! Bu, sadece bir turunç, ben bir insanın başına tekme atmıyorum ki.” diyebilir mi?

     

    Ve tabii bu arada o çocuğu yetiştiren ebeveyne, komşularına, öğretmenlerine, hattâ mahalledeki caminin imamına, acaba bir çift lâf söylenmeli mi söylenmemeli mi?

     

    Sorular sorular... Cevaplarını siz vereceksiniz.

     

    Önceki bir yazımda ifade etmiştim ya; ölçü çok önemlidir. Ölçülü olmak, ölçülü hareket etmeyi bilmek çok önemlidir. Bazı insanlar, yere düşmüş bir turuncu tekmelemezler biliyor musunuz? Tekmeleyemezler!

     

    Efendim, Nazilli’nin ve çevresindeki yerleşim merkezlerinin dikkat çeken özelliklerinden biri de sokak ve caddelerdeki kaldırımlara dikilen turunç ağaçlarıdır. Bu ağaçlar, hiç dökülmeyen yeşil yaprakların ve aralarındaki turunç renkli meyvelerin oluşturduğu nefis görüntüleriyle herkesin hoşuna gider, yabancıların da özellikle dikkatlerini çeker. Hattâ pek çok yabancının, “Nazilli’nin insanları ne kadar tok gözlü; kaldırımlardaki ağaçlarda portakallar (Bilmeyenler, onları portakal sanırlar.) durup duruyor da bir tek kişi bile koparmıyor.” dediğini sizler de işitmişsinizdir. Aslında kopartanlar da yok değil hani. Meselâ bazı şeker hastaları, hattâ Nazilli dışından gelenler bile oluyor, hastalıklarına şifa için topluyorlar. Bir de pideciler... Aslında pideciler, halkın parasıyla ve hepimizin göz zevki için oluşturulmuş o güzelim manzarayı bozmakla hukukumuzu çiğniyor ve biraz ayıp ediyorlar ama bunu şimdilik bir kenara bırakalım.

     

    Bir gün yolda giderken, kaldırıma düşmüş turunç meyvesini tekmeleyen bir çocuk gördüm. İçim cız etti. Kendisini uyarmak istediğimde bana gayet masum bir şekilde; “Amca, ben koparmadım onu, yoldaydı, kendisi düşmüş... ben de geçerken tekmeyi vuruverdim.” dedi.

     

    Bir açıdan bakarsanız, gerçekten masumca bir yaklaşım ve belki de günahsız sayılabilecek bir fiil. Fakat başka açıdan bakarsak, büyük bir saygısızlık, kabalık, bir cinayet. Neydi: Ölçülü olmak, ölçülü hareket etmeyi bilmek çok önemliydi. Elimizle yaptığımız veya fabrikasyon bir topa tekme atmak ile, yüce Yaratıcı’nın pek çok isim ve sıfatlarına medar, mükemmel bir sanat eseri olarak yaratılmış bir turunca tekme atmak aynı şey değildir.Yere düşmüş olsa bile.

     

    Sevgili çocuğum, annen baban, öğretmenlerin, komşularınız, mahallenizdeki caminin imamı bu konuda hiç mi bir şey anlatmadılar sana? Aklı fikri olmayan ve çamur yiyen bir ağacın mükemmel meyvesidir o turunç. Allah’ın bir hediyesidir o turunç. Ve bize tekmeleyelim diye verilmemiştir. Rengi ne güzel bir renk, kokusu ne hoş bir kokudur... Yere düşmüş bile olsa, doğru yetiştirilmiş; kendini ve insan olmanın anlamını bilen hiçbir kimse ona tekme atma saygısızlığını gösteremez. Belki alır, öpüp başına koyar. Hani bazı kimseler görüyoruz; yere düşürdükleri veya yerde buldukları bir ekmek parçasını öpüp başlarına koyduktan sonra ayak altı olmayan bir yere bırakırlar... Hiçbir işimize yaramaz görünen turunç için de aynı saygıyı göstermeliyiz. Bu, bütün nimetler için, Cenab-ı Hakk’ın yarattığı bütün varlıklar için geçerlidir. Çünkü onların her birinde, kimsenin yapamayacağı, bizimse yardım eden, yol gösteren olmazsa çoğu zaman aklımızın bile eremeyeceği sanatlar vardır. Hoyrat davranamayız, bu hâl insana yakışmaz. Horoz veya köpek dövüştürenleri düşünün, İspanyolların boğa güreşlerindeki iğrenç vahşeti düşünün. O davranışlarda bulunan insanları yetiştirenleri ne kadar ayıplasak yine de azdır.

     

    İnek, yediği ottaki sanatı düşünemez ve bilemez; ayı, ırmaktan tuttuğu balığı yer ama o balıktaki mükemmel sanatın farkında değildir. Fakat biz insanız, o mahlûklarla aramızda birazcık fark olmalı değil mi? Biz balık yerken, yediğimiz şeyin ne müthiş bir sanat eseri olduğunu ve onu bize bir Sultan’ın armağan ettiğini düşünürüz. Patates yerken, toprağın altında hazırlanmış o hazinenin güzelliği bizi büyüler. Bir gülün kokusu ve rengiyle mest oluruz. Hattâ bazılarımız, o harika sanat eserine saygısızlık olur diye papatyayı fal bakmak için kullanmaz! Ve biz, Uygur Kardeşler’in bir zamanlar yaptıkları programda, yumurtaları birbirimizin kafasında kırarak yabana götürmek gibi bir yarışmaya katılmayı, kendi adımıza insanlık dışı, aşağılık bir iş sayar, böyle bir saygısızlık yapmaktan Allah’a sığınırız. (Bir zamanlar vardı öyle bir program ve koca koca adamlar yarışmacı olarak katılıyor, bir sürü yumurtayı yabana götürüyorlardı ve iyi yetiştirilmemiş yüzbinlerce insan da hiçbir tepki göstermeden, üstelik zevk alarak o programı izliyordu.) Biz yere düşmüş bir turunca da tekme atamayız. Bizi insan olarak yetiştirenleri ayıplatamayız. Onların ellerine sağlık, ömürlerine bereket. Vesselâm.

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.