|   | 
  • Bir önceki yazımda, kardeşlerin miras paylaşırken aralarında sıkıntılar yaşadıklarından söz etmiş ve bir arkadaşımın miras macerasını canlı örnek olarak sunmuştum. Ama yazımı çok uzun bulmanızdan korktuğum için, ikinci bir örnek sunmayı bu yazıma bırakmıştım. Hatırlarsınız; “Mirasçılar, hâkimlerin, savcıların ve avukatların en yağlı ballı müşterileridir.” demiş ve şöyle devam etmiştim:
    “Miras paylaşımında anlaşmazlıklar yaşanmasında, kardeşlerin imanlarının zayıf olması, İslâm’ın konuyla ilgili hükümlerini bilmiyor olmaları ve tabi bunların sonucunda azgın nefislerine esir düşmeleri rol oynamaktadır. Ama miras kavgalarında, anne babaların yanlış tutum ve davranışları da çok etkili olmaktadır!”

    Şimdi konuyla ilgili ikinci canlı örneği anlatayım:
    Bir arkadaşım var. Erkek ve üç kardeşin en büyüğü. Ortanca kardeş yine erkek, küçükleri ise kız. Anne babaları ve kardeşlerin hepsi esasen dine bağlılar. Kur’an, namaz, oruç, zekât, hacc... Anne ve baba, fazla bir din bilgisine sahip bulunmamakla beraber iyi niyetliler. Fazla iyi niyetli ve merhametliler hattâ. (Hâşâ) Allah’ın bazı buyruklarını tâdil veya tağyir etmeye kalkışacak kadar merhametliler. Kız çocuklarını, küçüklüğünden itibaren kayırmada birbirleriyle yarışıyor gibiler. Özellikle anne, benim arkadaşıma türlü vesilelerle, kendileri ölünce miras paylaşımında, kız kardeşe ayrı muamele yapılmaması hususunda îmâlarda bulunuyor, yani bir bakıma vasiyette bulunuyordu. Hani önceki yazımda ifade etmiştim ya: “ÖZELLİKLE DİNİN HÜKÜM KOYMUŞ OLDUĞU KONULARDA ‘BENCE’ DEMEKTEN  KAÇINMALARI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNEMİYORLAR. BOYLARINDAN BÜYÜK AHKÂMALAR KESMEYE, İÇTİHATLAR YAPMAYA KALKIŞMIŞ OLUYORLAR.”
    Arkadaşın babası yaklaşık onbeş yıl önce vatan-ı aslîye göçtü. Miras kalan gayr-i menkullerin kiraları, onbeş yıl boyunca, üç kardeş ve anneleri arasında eşit olarak taksim edildi. Zaten başka türlü bir uygulama yapmaya hiçbir evlât yeltenemezdi, o durumda anne kendisine lânetler yağdırırdı. Yakınlarda anne de bu dünyayı terk etti. Şimdilik miras mallar bölüşülmüş değil. Kira gelirleri, eşit olarak paylaşılmaktadır.
    Ortanca olan erkek kardeşin maddî durumu oldukça iyidir. Bunun yanı sıra o, durumu iyi olmasa da fedâkârlık yapmayı tercih eden bir kişiliğe sahiptir. Kız kardeş, evlidir ve bir devlet okulunda öğretmenlik yapmaktadır. Kendi maaşı ve kocasının geliri haricinde, İstanbul’da ve İzmir’deki ikişer dairesinden kira almaktadır. İstanbul’da, değeri iki milyar liradan fazla olan kendi evinde oturmaktadır.  Kendisine ait Wosvagen Tiguan marka lüks bir aracı vardır. Arkadaşım, kardeşlerden maddî durumu en düşük durumda olanıdır. İki evi ve bir otomobili bulunmaktadır.
    Annelerinin vefatından sonra arkadaşım, erkek kardeşine bir mektup yazarak, kiraların İslâmî hükümlere göre paylaşılmasını istediğini belirtti. Mektubun özetini vereyim:

     

    Bismillah.
    Efendimiz(aleyhisselam)’den itibaren 1500 yıldır uygulanagelen ve yani şer’î çerçevesi belli ama medeni kanun alışkanlığıyla son zamanlarda o çerçevesiyle konuşmaktan çekinir bırakıldığımız bir konu: Miras taksimi.
    Namaz kılmak konusunda itirazı olmayan pek çok müslümanın, zekat söz konusu olunca lastiği patlattığını biliyoruz. En azından ipe un sermekteler. Oruç hakkında gak guk yapmayan pek çok müslümanın racm’den söz edilince tüylerinin diken diken olduğunu görüyoruz. Aynı çerçeveden olmak üzre miras taksimi konusunda da sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu arada “İslâm’a göre ölen evlattan valideye de miras düşer.” uygulamasının da rafa kaldırıldığını biliyorsundur.
    İslâm bir pakettir, tamamını kabullenmek ve uygulamaktan başka bir yolu söz konusu değildir. Ben kendi durumumuzla ilgili olarak da “Madem müslümanız, İslâm’ın öğrettiği uygulamalara eyvallah demeliyiz.” düşüncesindeyim. Allah elbette en iyisini, en doğrusunu bilir.
    Şunu biliyorum: Şartlar muvacehesinde varislerden biri veya bazıları isterlerse mirastan daha az pay alabilirler veya tamamen haklarından sarf-ı nazar edebilirler. Hele varislerden biri muhtaç durumdaysa... ona, bırak miras payını, kendi keselerinden bile yardım etmek boyunlarına borçtur.
    Baba ve annemiz bütün bunları böyle düşünenlerden değildiler. Sağlıklarındaki bütün uygulamaları da o doğrultuda oldu. Bu, onların Allah’ın kendilerine tanıdığı haklarıydı, âmennâ. Babamın vefatından sonra kiraların taksimatı konusunda da gelenek devam etti. Aslında kiralarını aldığımız binanın yapımında annemin payı çok az olmasına rağmen ve kız kardeşimizin ekonomik durumu benden daha iyi olmasına rağmen bu uygulamaya ses çıkarmadım ve hakkım geçtiyse helal ettim.
    Bu girişten sonra kısa bir sonuç yazayım:
    1- Ana babamızdan kalanların değerlendirilmesi konusundaki bütün uygulamaların kararını sen ve kız kardeşimiz belirleyin, ben ses çıkarmayacağım. Zaten İslâm hesaba katılmadan hazırlanmış medenî kanuna göre herhangi bir ses çıkaramam da.
    2- Bana göre doğrusu; İslâm’ın dediğidir. Şimdilik kiraları alırken de ileride malları bölüşürken de hareket eksenimiz, beş pay oluşturup 2+2+1 şeklinde değerlendirmek olmalıdır. İslâm’a göre doğrusu budur. Bunun aksine bir vasiyet falan şer’an geçerli değildir. Ha bu arada yapabileceğimiz katkıları yapmamız için bir engel yok tabi.
    3- İleride uygun bir vakitte bu mektubun bir kopyasını kız kardeşimize vereceğim. Vesselâm.







    Erkek kardeş, sessiz kalmayı tercih etti. Bu defa arkadaşım, kız kardeşine şu mektubu yolladı:
     

    Bismillah.
    Kardeşim, bu mektubu yazma gereği duydum. Yazı iyidir. Yazan yazarken, okuyan da okurken sakin sakin düşünme imkânı bulabilir.
    Konu, elimizdeki mirastan yararlanma ve mirası taksim etme uygulamalarımız’dır.

    Konunun şer’î hükümler yanını, elimden geldiği kadarıyla titiz bir şekilde araştırdım. Özellikle bugün itibariyle. benim şu talepte bulunma hakkımın olduğunu kat’iyyen biliyorum. Ve diyorum ki bundan böyle miras gelirlerinin taksiminde İslâmî ölçüleri esas alalım. Sonrasında miras paylaşımını da yine İslâm’ın işaret ettiği şekilde yapalım.

    Büyük ihtimalle biliyorsundur; miras hükümleri en-Nisâ Sûresi’nin 7, 11, 12 ve 176. âyetleri ile el-Enfal Sûresi'nin 75. âyetinde belirlenmiştir. Miras taksimatında bizzat Resulullah’ın sünneti, muamelâtı da incelenebilir. İncelediğim kaynaklarda bir sürü ilginç detay da karşıma çıktı benim. Bunlardan birini aynen aktarayım:
     {{{Ana babanız ve çocuklarınızdan hangisinin faydaları itibariyle size daha yakın olduğunu siz bilemezsiniz” (Nisâ 4/11) beyânıyla, miras paylarının âyetlerde emredildiği şekilde yerine getirilmesi lüzumu hatırlatılır. Vârislerden bir kısmını diğerine tercih edecek ve bir kısmını mahrum bırakıp zarara uğratacak tarzda vasiyetler yapılmaması tembih edilir. Çünkü mirasta asıl olan şahsî hissiyât ve tasarruflar değil, akrabalık bağı ve yakınlık derecesidir.
    Bu âyetlerde birkaç kere tekrarlanan “ölenin yaptığı vasiyet yerine getirildikten ve varsa borcu ödendikten sonra” (Nisâ 4/11) ifadesi, mirasta öncelikle bu iki meselenin halledilmesi gerektiğini gösterir. Buna göre önce ölünün borçları ödenir, sonra vasiyeti yerine getirilir, daha sonra da kalan miras paylaştırılır. Kişinin malvarlığı üzerinde (vâris olmayanlar hakkında) yapabileceği vasiyetin miktarı hadislerde üçte birle sınırlandırılmış, vârislere vasiyet yoluyla mal bırakmak da yasaklanmıştır.
    Gelen âyetlerde Allah Teâlâ’nın beyân buyurduğu bu miras hükümlerine uymamız gerektiği kuvvetli ifadelerle belirtilir. Bunlara aykırı uygulamalardan uzak durmamız istenir:
    "İşte bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Kim, Allah'a ve Rasûlûne itaat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada ebedî kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur" (en-Nisâ, 4/13). "Kim, Allah'a ve Rasûlüne isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu, ebedi kalacağı cehennem ateşine koyar. Ve onun için azaltıcı bir azap vardır" (en-Nisâ; 4/14).}}}
    Araştırırken şöyle bir hususla da karşılaştım: Evi çekip çevirmek ve çocukların ihtiyaçlarını karşılamak konusunda dinimiz kadına (anneye) hiçbir sorumluluk yüklememiştir. Bu tamamen erkeğin (kocanın, babanın) sorumluluğudur. İslâm’da, (Hazret-i Hatice’de somut örneğini gördüğümüz) kadının ekonomik özgürlüğü, ticaret gibi çeşitli etkinliklerde bulunma ve kazancını istediği gibi tasarruf etme hakkı vardır. Dilerse maddî imkânlarını evi, çocukları ve kocası için de sarfedebilir. Ama bunu yapmaktan sorumlu değildir. Dinimizdeki bütün emirlerde, yasaklarda, izinlerde, teşviklerde, bizim aklımızın erdiği veya ermediği sayısız hikmetler vardır.

    Şu notu da yazmak istiyorum: Ben, rahmetli annemize, kendisine kalan mirasın paylaşımı sırasında, dört defa, dayılarımıza ‘İslâm’ın miras konusuna yaklaşım şeklini’ hatırlatmasını söylemiştim. O ne yaptı bilmiyorum tabi. Ama ben çocuklarıma bunu anlattım ve kaynağından araştırmaları gerektiğini söyledim. Rahmetli eşime de aynen uygulattım.
    Şimdi, şayet sen olumlu cevap verirsen, belirttiğim uygulamaya geçebiliriz. Olumsuz cevap verecek olursan, bu teklifimi yapılmamış kabul eder, mevcut uygulamayı sürdürürüz. Yürürlükteki gâvur hukuku çerçevesinde, benim bir şey söyleme hakkım olamaz zaten. Her iki durumda da duygu ve davranışlarımda bir değişme olmayacaktır. Allah hepimiz için her şeyin hayırlısını nasip etsin. Vesselâm.

     



    Kız kardeşin arkadaşıma yazdığı cevap ise şöyleydi:

    Kıymetli Abiciğim;
    Öncelikle, benim anne ve babamın evladı olarak dünyaya gelmemi nasip ettiği için Rabbime (C.C.) şükürler olsun. Hiçbir konuda ayaklarının tozu bile olamayacağımı biliyorum. Bir yerden sevgi ve şevkatle kucaklarken, diğer yandan İslâmî değerlerle yetiştirmek adına ellerinden geleni yaptılar. Allahım onlardan razı olsun.
    Anne ve babamın her kararı, üzerinde düşünerek, tartarak, bilinçli olarak verdiğinden eminim. Annemin kendisine kalan mirası üzerine alma gereği bile duymadan evlatlarına vermesi, babamın teşvikiyle kendisinde kalan tek mal varlığını Allah rızası için bağışlaması hep bu şekilde alınmış kararlardır.
    Babamızdan bize intikal eden mal varlığının taksiminin, kendi yazdığı vasiyeti doğrultusunda yapılması görüşündeyim.
    Babamızı hepimiz iyi tanırız. Her kararını uzun değerlendirmeler sonucu mantıklı nedenlerle, ince eleyip sık dokuyarak aldığını biliriz. Bu noktada, yazmış olduğu vasiyeti bana gösterirken yaptığı konşuma da benim için yol göstericidir.
    Her konuda olduğu gibi miras konusunda da Yüce Allah’ın emirlerine boynumuz kıldan incedir. Ancak bu konuda, kardeşler arasında farklı bir mal paylaşımını yasaklayıcı bir hüküm olmadığını düşünüyorum.
    Yine bu noktada, vasiyete uyma zorunluluğu olmamakla birlikte, babamızın kendi iradesini açıkça belirttiği yönde hareket etmenin güzel olacağı görüşündeyim.
    Abiciğim; dayımlara miras konusunun anlatılması üzerine, K... dayımın annemi bizzat arayarak “Abla, aramızda bu konunun lâfı bile olmaz...” dediğini net hatırlıyorum.
    Düşüncelerimin kardeşlik bağlarımızı zedelemeyeceğini umuyor ve temenni ediyorum. Kardeşin.






    Bunun üzerine arkadaşım, erkek kardeşine şu mektubu yolladı:
     

    Kardeşim,
    Peşinen söylemiş olayım; ben bu konuyu âhirete kadar kapattım. Nokta.
    Bu satırları sadece seni bilgilendirmek için yazıyorum.
    Sana sözünü ettiğim mektubumu kız kardeşimize postayla yollamıştım. Cevap, beklediğim şekilde geldi. Cevabı benim açımdan sürpriz olmadı, çünkü hayatta onu en doğru tanıyan iki kişiden biri benimdir. Canı sağ olsun. Bu isteğimi kendisine bildirmeseydim, yarın ötede haklı olarak, “Böyle bir talepte bulunmamıştın ki...” diyebilecekti. Şimdi artık diyemez. Mektubunu sana yollayacağım.
    Bir sorum var: Kardeşimizin mektubunda sözünü ettiği vasiyetnameyi sen gördün mü? Ben görmedim. Bu nasıl bir vasiyetname ki varislerden yalnızca biri görüyor? Gördüysen cevabını bekliyorum. Tabi bu arada araştırdığım için kesinlikle biliyorum (ihtimal sen de biliyorsundur); bir baba, vasiyetle miras taksimi yapma hakkına sahip değildir. Sağlığında ne yaparsa yapar, ama öldükten sonra bu yöndeki bir vasiyetin şeriat indinde hükmü yoktur. Kaynak gösterebilirim.
    Bir de sıkıntım var: Çocuklarımdan birine, konu açıldığında, kira rakamlarını da telaffuz ederek; “Neden böyle yapıyor abim, ihtiyacı mı var?” demişsin. Üzüldüm. Velev ki ihtiyacım yok, peki kız kardeşimizin ihtiyacı mı var? Şöyle iyice ölç tart bakalım. Ben (yakın bir zamanda değişmediyse) 3.200TL emekli maaşı alıyorum. Ve ben bir erkeğim, Allah indinde evimin, karımın, çocuklarımın nafakasını teminden sorumluyum.
    Evet, yine kaynaklarda net olarak belirtiliyor; dinimiz kadına böyle bir sorumluluk yüklememiştir. Bunun da bildiğimiz, bilemediğimiz nice hikmetleri vardır. En somut örnek de kız kardeşimizin mutluluğu yakalayamayışıdır. Kocasını da mutsuz etti. Ona, hiçbir zaman bu erkek sorumluluğunu yüklenme fırsatını vermedi. Kişiliği ve mal varlığı, mutsuzluklarının belki de en büyük nedeni oldu. En başından beri baba ve annemizin iyi niyetli ama yanlış tutumları da bu sonuçta rol oynadı.
    Ebeveynimizin, Allah’ın çizdiği sınırları aşan pozitif ayrımcılıkları benim hiçbir zaman gözümden kaçmış değildi ama biliyorsun gıkım bile çıkmadı. Allah da biliyor.
    Artık konu benim açımdan büyük mahkemeye kadar kapanmıştır.
    Şuna da değinmek isterim: Senin tutumun da bu noktada önemliydi. Hem din ölçülerinin zayıflatılmış olunmaması, desteklenmesi bakımından. Hem de haksızlık karşısında susmamış olman bakımından. Ben kendimi haklı ve haksızlığa uğramış görüyorum. Şayet sen de böyle görüyor idiysen, susmaman, en azından haklı olduğumu taraflara belirtmen doğru olurdu.
    Hayırlısı Allah’tan diyor ve konuyu kapatıyorum. Bu noktadan sonra yapılacakları sen ve kız kardeşimiz birlikte kararlaştırırsınız, ben de uyarım. Vesselâm.





    Anlaşılan o ki bu miras dâvâsı adliyeye, yani dünya mahkemesine taşınmayacak. Hukukçulara bir çorba çıkmayacak yani. Ama Mahkeme-yi Kübrâ’da acaba nasıl bir hüküm verilir? Ben pek bilemedim. Fakat yazımın tamamını dikkatli bir şekilde okuduysanız, sizlerin kendi açınızdan çeşitli değerlendirmeler yapmış olduğunuzu sanıyorum. Bu değerlendirmelerinizi, yorumlar bölümüne yazarsanız, bana da ışık tutmuş olursunuz.

    Son olarak tekrarlayayım:
    “Miras paylaşımında anlaşmazlıklar yaşanmasında, kardeşlerin imanlarının zayıf olması, İslâm’ın konuyla ilgili hükümlerini bilmiyor olmaları ve tabi bunların sonucunda azgın nefislerine esir düşmeleri rol oynamaktadır. Ama miras kavgalarında, anne babaların yanlış tutum ve davranışları da çok etkili olmaktadır!”

    Gördüğünüz gibi yazım yine uzun oldu ve Ahmet Şahin Hoca ile ilgili söyleyeceklerime yer kalmadı. Belki bir sonraki yazımı da o konuya ayırırım. Vesselâm.

    R.Serdar ÖZMİLLİ

     

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.