|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    “BENCE” VE AHMED ŞAHİN HOCA

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

    {NUTİZM VE NUTİSTLER-1}

     


     

    EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!) Sözlerim sizedir. Yazıma “bence” diyerek başlamak istemiyorum. Şöyle başlayacağım:

    Bir düşüncem var; temel kaynaklara ve ölçülere göre doğru da olabilir yanlış da. Değerlendirmeyi, doğrusunu bilenlere bırakıyorum:

    {Toplumsal ve hattâ bireysel hükümler verirken, gündelik işlerimizde yol yöntem ararken, “bence” diyerek başlamak, bir Müslüman’a yakışmaz. Fakat maalesef çoğumuz bu hatayı yapmaktayız, sonucunda da birçok olumsuzluklara neden olmaktayız.} En uç noktadan; uykuda ölçü, yemede ölçü konuları da dâhil; nasıl giyineceğiz, tırnaklarımızı nasıl keseceğiz konuları da dâhil! Yola “bence”lerle çıkma hatasını yaygın olarak işlemekteyiz. Âyet, hadis mealleri verirken böylesi hatalar yapmaktan ise özellikle kaçınmalıyız.

    Büyük âlimlerde, müctehitlerde vedahî mezhep imamlarında bu hatâ, yok denecek kadar azdır elbette. Çünkü onlar, bütün kaynakları didik didik incelemeden iş işlemez, hüküm vermezler. Kaldı ki bir müctehidin, yanlış ictihadında da bir sevap kazandığını dinî öğretimizden biliyoruz. Ammma özellikle de günümüzde kimsenin kendisini müctehit yerine koymaya hakkı olamayacağını da biliyoruz.

    EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!) biliyorsunuz BEŞER ŞAŞAR. ŞAŞABİLİR. Hele söze “bence” diyerek başladığı zamanlarda... Bilhassa ben çok ŞAŞıyorum, hatâlar yapıyorum. Bu yüzden de elimden geldiğince “bence” dememeğe özen gösteriyorum. Bir konu mu çıktı karşıma... bir mesele mi var... Kur’an’dan bir çözüm biliyorsam (Kur’an bilgim de çok yetersizdir ama.) onu söylüyorum ve o bilgi ışığında amel ediyorum. Konuyla ilgili bir sünnet, bir hadis biliyorsam yine aynı uygulamayı yapıyorum. Olmadı, sevdiğim, güvendiğim âlimlerden araştırıyorum. İslâm Tarihi boyunca gelmiş geçmiş nice güvenilir ulemâ var. Yine sonuç alamıyorsam, bilmediğimi söylüyorum. “Bilmiyorum.” demek inanın hiç zor gelmiyor bana. Çünkü zaten bilgimin yetersizliğini benim gibi başkaları da biliyor. Öyle ictihat etmeye, ahkâm kesmeye falan kalkışmıyorum elhamdulillah. Rahatım yani. Hem sonra böyle durumlarda biraz selefî takılmak, orijinale uymak hoşuma gidiyor, o zaman kendimi çok iyi hissediyorum. Dinin Sahibi tarafından ne denilmişse, ne yapılmışsa uymaya çalışmak, bana akıllıca geliyor.

    Bir örnek vereyim mi:

    1960’lı yıllar. Kış gecelerinde sokaktan şu sesi duyardık: “Haydi boozaaa! Bozacı geldiii!” Rahmetli babam, bazen kapıya çıkıp bozacıyı çağırırdı. Bardak hesabı bir miktar koydururdu sürahiye. İçerdik. Ben de içerdim, ama tadından bir şey anladığım da yoktu, bir zevk aldığım da yoktu. 1977’de Bursa’da yedeksubay iken bozanın tadını tanıdım ve hattâ tiryakisi oldum. Sonra gemicilik yaptığım yıllarda, gemimiz Tekirdağ’a gittikçe üç dört litrelik kap ile satın alır, gemide içerdim. Boza-ekmek ile karnımı doyurduğum da olmuştur. Hâlen de seviyorum.

    Aradan yıllar geçti, dershane öğretmenliğim sırasında arkadaşlardan bozayı gündem konusu yapanlar oldu. Aralarında Ebussuud Efendi’nin fetvâlarından da söz edip “Kesinlikle haramdır.” diyenler vardı. Ama bazı kaynaklardan, sakıncası olmadığını da okuyordum. Allah selâmet versin, öğretmen arkadaşlardan biri, işi daha ileri götürüp falanca filanca laboratuvar araştırmalarından da söz ediyordu. Serdar Hoca, apışıp kalmıştı! Bir yandan seviyor oluşum ve litrelerce içmiş oluşum... diğer yandan o öğretmen arkadaşın “Haramdır.” hükmü... Aşağısı sakal, yukarısı bıyık, buyrun burdan yakın. Ayrıca “Şüpheli şeylerden uzak durun.” uyarısı da var... “Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerden ibarettir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.” “Şüphesiz şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?” (Mâide Suresi, 90-91) Uzun süre içmedim. Ağzımı şapırdattım ama...

    Sonunda işi kendi açımdan çözdüm: “ÇOĞU SARHOŞ EDEN ŞEYİN AZI DA HARAMDIR.” ölçüsü vardı mâdem, niye kafamı yoracaktım ki? “Sarhoşluk veren her içki haramdır.” (Buhâri, Müslim). “Çoğu sarhoşluk veren şeyin azı da haramdır.” (Ebû Dâvud, Tirmizî) Ben bu nimeti, öyle bir bardak iki bardak değil, litrelerce içiyordum. Ne sarhoş oluyordum ne bir hoş. Anlasanıza, besmele çekiyor, onunla karnımı doyuruyordum. Bir defasında iki litreden fazlasını içmiştim ve aslanlar gibi dimdik ayaktaydım. Siz hiç meyhaneciye “Birader bana bir duble boza ver, bir şişe boza ver de sarhoş olayım.” diyen bir ayyaş gördünüz mü? Laboratuvarmış maboratuvarmış... eskiden laboratuvar mı vardı kardeşim! Ve ‘Son Din’in Sahibi, “Laboratuvarda analiz yapın.” mı diyordu? “Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır.” Biraz selefî takılmak rahat kardeşim. (Hani o selefî olduğunu söyleyip de sapkınlıklar yapanlara aslâ sıcak bakmam. Benim derdim, dinimi orijinal hâliyle anlamak ve yaşamaktan ibarettir.) Tabi, bozalıktan çıkmış da köpük köpük ekşimiş olanını içmekten söz etmiyorum! Ayrıca genel bir fetvâ vermeğe kalkışmıyorum; konuyla ilgili mevcut bütün bakış açılarını arz ettikten sonra “Bir hadis’e dayanarak kendi açımdan çözdüm.” diyorum.

    Rü’yet-i hilâl konusu, seferîliğin ölçüsü... miras paylaşımının ölçüsü... örtünmenin ölçüsü... yemenin içmenin, uyumanın, ibadetin ölçüsü... temizliğin ölçüsü... cumhuriyetçiliğin ölçüsü, demokrasinin ölçüsü, itaatin ölçüsü... zekâtın ölçüsü... namazı, abdesti bozan şeyler... falanca suça hangi cezanın verileceği... hayvanlara nasıl muamele edileceği... Var kardeşim, hepsi hakkında sağlıklı bilgiler var elhamdulillah. Kaynağa dayanmadan bit kadar aklımızla “bence” demek zorunda değiliz yani.

    Zevkle okuduğum ve yararlandığım bir eserden söz etmek istiyorum. Yazar, Kur’an-ı Kerim’deki kıssalardan hareketle, dinimizin inceliklerini, güzelliklerini anlatıyor. Hâliyle pek çok âyet mealine yer vermiş. Bu meallerde yazarın “bence”leriyle de karşılaşıyoruz. Niyetinin iyiliği, güzelliği açıkça görülen çalışmasında bence’ler bazen sıkıntılı durumların doğmasına da yol açabiliyor. Değerlendirmenize sunmak için aşağıya kitaptan bazı bölümler aktaracağım:

    “(Ey ailenin sorumlusu ve reisi olan erkekler;) Aile fertlerine namazı emret, kendin de bunda devamlı, kararlı ol. Senden rızık istemiyoruz; asıl biz seni rızıklandırıyoruz. (Aile fertlerin ve sen, bilesiniz ki;) Mutlu gelecek, Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselerin olacaktır.” (20/132) “Allah’ın varlığının işaretlerinden birisi de, onlara ısınıp kaynaşasınız diye sizi cezbeden kendi türünüzden eşler yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesidir. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır.” (30/21) “(Allah, imani mükellefiyette de lütfedeceği mükafatta da erkeklerle kadınları eşit tutmuştur. Nitekim) Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, iman eden erkekler ve iman eden kadınlar, Allah rızası için kulluğa devam eden erkekler ve devam eden kadınlar, sadakatli erkekler ve sadakatli kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazı erkekler ve mütevazı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah bunlar için ilahî merhamet, af ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (33/35)

    Çok hoş, değil mi? Ben çok beğendim.

    Nisâ Suresi’nin 34. Âyetinin meâlini ise şöyle vermiş: (Yine hiç değiştirmeden, aynen aktarıyorum.)

    “Erkekler, kadınları, Allah’ın kendilerine -beden yapısı ve kabiliyetler yönüyle- daha fazla bağışladığı nimetler ve sahip oldukları servetten yapabilecekleri harcamalarla koruyup gözetirler. Dürüst ve erdemli kadınlar, gerçekten Allah’ın korumasını buyurduğu mahremiyeti koruyan, sadık ve itaatkâr kadınlardır. Kötü niyetlerinden korktuğunuz kadınlara gelince; onlara önce nasihat edin, sonra yatakta yalnız bırakın, sonra –hâlâ düzelme olmamışsa ve de evliliğin bozulmamasına faydası olacaksa, incitmeden ve hafifçe– dövün. Eğer bundan sonra size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah her yaptığınızı görür, niyetlerinizi bilir, zira O yücedir, büyüktür.” (4/34)

    Arapça bilmem. Hadis ve tefsir eğitimim de yoktur. Bu âyeti, farklı farklı dört beş mealden arayıp inceledim. Hiçbirinde, yukarıdaki şu ifadeleri göremedim:

    “...Kötü niyetlerinden korktuğunuz kadınlar...” “...hâlâ düzelme olmamışsa ve de evliliğin bozulmamasına faydası olacaksa, incitmeden ve hafifçe...”

    Bu bir “bence” ifadesidir, “bence” üslûbudur! Meal verilirken metnin içine bu şekilde sokulması doğru mudur? Âyetin orijinal metninin ürkütücü bulunmasından korkulduğunu (yahut yazarın hanımından korktuğunu) ve mânânın şirinleştirilmeye çalışıldığını düşünüyorum. Keşke metin, orijinal şekliyle verilseydi de yazar kendi değerlendirmesini sonra belirtseydi. Kaldı ki o iyi niyetle yapıldığını düşündüğüm değerlendirme zâten yazarı bağlar. Aynı yazar, “hırsızın elinin kesilmesi” ile ilgili âyetin mealini veriyor olsaydı, ne şekilde yazardı acaba? “Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadının yaptıklarına karşılık bir ceza, Allah’tan bir ibret olarak ellerini kesin. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir.” (Mâide Suresi 38.)

    Yıllarca sürdürdüğüm fakat son zamanlarda pek gerçekleştiremediğim bir uygulamam vardı: Beni düğününe çağıran bir eski öğrencim olduğunda, kendisine hediye olarak Ahmed Şahin Hoca’nın AİLE HAYATIMIZ isimli kitabını hediye ederdim. Kitabı paketlemeden önce, yaprakları arasına o günkü şartlara uygun (örneğin 100 veya 200TL) bir banknot koyardım. Kitabın ilk sayfasına evliliklerinin hayırlı olması dileğimi yazar, altına da şu notu düşerdim: “Bu kitap, benim size düğün hediyemdir. İçindeki para ise kitabın hediyesidir. Gelin veya damat, kitabı ilk okuyana bu para helâl olsun, güle güle harcasın.” Kendimce, bunun iyi ve doğru bir hediye olduğunu düşünüyorum. Bilmiyorum şimdi yazımı okuyanlar arasında da o öğrencilerimden birileri vardır belki.

    Allah selâmet versin, üniversite yıllarımdan itibaren değerli âlim Ahmed Şahin Hoca’yı (biraz da Risale-i Nur ile olan ilişkisinden dolayı) severek okuyan birisiyim. Aile Hayatımız adlı eserinin, yuva kuran bütün gençler tarafından okunmasını çok yararlı, hattâ gerekli görüyorum. Hoca’nın üslûbu da batmayan, acıtmayan, soft bir üslûptur, okuyanlar mutlaka seveceklerdir.

    Şu sıralar, Ahmed Şahin Hoca’nın GÜNCEL SORUNLARA ÇÖZÜMLER adlı kitabını gözden geçirmekteyim. “Kafeste kuş beslemek câiz mi?”den tutun, “zararlı hayvanlar öldürülür mü?”ye... “Boza ve bira içmek haram mı?”dan “Bizler İmam-ı Âzam gibi neden olamayız?”a kadar nice güncel konu. Ve bu arada “miras paylaşımı” konusu... Okuyor, öğreniyorum.

    Ahmed Şahin, iyi birisi midir bence? Güvenilir bir âlim midir? Cevabını yukarıda, hem de tahşidatla vermiştim. Peki beşer şaşar mı, Ahmed Hoca da şaşar mı? Bunun da cevabını vermiştim.

    Kitabın 18. Sayfası. “30 YIL SONRA ÇÖZÜMLENEN BİR MİRAS OLAYI” başlıklı yazıdan:

    “BENCE miras paylaşımında kuvvetlilerden zayıfa karşı özel bir fedâkârlık gösterilerek zayıfı kollama esas alınmalıdır... Bundan sonra da gönülden razı edip helallaşmalıdır.”

    Şimdi lastiği patlattın Ahmed Hocam! Öncelikle “bence” demen bir arıza. Sonrası da maksadı aşan bir yorum. Yazının tamamını okudum. Konu Kitabımız’da âyetlerle sarahaten anlatılıyor olmasına rağmen, yazıda o âyetlere hiç yer verilmemiş. Buna karşılık, gâvurlardan alınmış olan yürürlükteki kanun nazara verilmiş. Tamam; kardeşlerden isteyen, rızasıyla mirastan hiç pay almayabilir. Maddî durumu iyi olmayan kardeşini gözetmek bir Müslüman’a yakışan bir davranıştır. Hattâ miras paylaşımı dışında da bırakın öz kardeşi, ihtiyaç sahibi bir din kardeşini desteklemek de her Müslüman’ın sorumluluğudur. Bu, kız kardeşi kollama adına da olabilir. Eyvallah. Ama Allah ne diyor? semâvî ölçü nedir? bunu da bilmemiz ve dileyenin bu hükmü aynen uygulama hakkına sahip olduğunu da teslim etmemiz gerekmez mi? Hâşâ, Allah söylerken eksik ya da yanlış söylemiş olabilir mi? Adam diyebilir; “Kızkardeşim’e aynen Allah’ın buyurduğu şekilde muamele etmekten yanayım. Ne bir fazlası, ne bir eksiği.” O takdirde o adam günah işlemiş mi olur?

    Bu yalnızca bir misâl idi. Demek istediğim; hocalar da âlimler de hatâ yapabilirler. Hele ki “bence” dediklerinde.

    Benim bu söylediklerime katılmayabilirsiniz. Hatâm varsa peşinen kabulleniyorum, bana aittir. Eyvallah. Çünkü gerçekten ben yetkin, selahiyetli birisi değilim. Fakat şükürler olsun ki BENCE diyen biri de değilim. Hele yalnızca kendimi bağlayacak bir konu değil de başkalarına teşmil edilecek bir konuysa, özellikle dikkatli davranmaya çalışırım. Bundan sonraki yazılarımda da buna dikkat edeceğim.

    Müslümanın, bireysel ya da toplumsal konularda hükümler verirken, uluorta “bence” demesine hayır.

    Vesselâm.


    R. Serdar Özmilli

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.