Karpuz... hayatımın en büyük hediyesi...
	
	Ramazan’dı. Oruçluydum. Tanıdığım bir tüccar iftar yemeğimi her gün evinden, hususi otomobiliyle gönderirdi.
	
	Ben de hapishane kapısının yanındaki ilk tel örgüde yemeğimi beklerdim. Herkesin deliğine çekildiği o saatlerde bana izin verirlerdi. Yine böyle beklerken bir gün ihtiyar bir adam tel örgüye sokuldu. Üstü başı dökülen, amele kılıklı bir ihtiyar... Beni asla tanımadan:
	
	“Oğlum, içeride bir Necip Fazıl varmış! Şu karpuzu ona hediye getirdim; Allah rızası için götürüp verir misin?” dedi.
	
	Gözlerim, hücum eden yaşlardan yangın içinde: “Ver, baba, hemen götüreyim!” dedim ve aldım. İşte, hasbî, her türlü nefs oyunundan uzak, Allah için verilen hediye... Bu meçhul Müslüman’dan tüten edayı ömrümce unutamam... Keşke o karpuzu kesmeseydim; hep ona bakıp düşünseydim, İslâm ahlâkını fikretseydim, ağlasaydım, ağlasaydım...
	
	Necip Fazıl Kısakürek, Cinnet Mustatili, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 1997, Sayfa: 82
	
	
	Bir beyit:
	
	Yüz bin eger cevr ü cefâ uğrar ise sûretime
	Hiç eksilmez şâdılığım cümlesin yur seni sevmek
	
	(Yüz bin eziyet ve işkence yapılsa da bedenime/ Hiç eksilmez sevincim, tümünü yur seni sevmek.)
	Yunus Emre

 
                                            


















 
                                                         
                                                         
                                                         
                                                         
                                                         
                                                         
                                                        
YORUMLAR
YORUM YAP!
Yorumlarınız editör onayından geçtikten sonra yayınlanacaktır. Küfür, hakaret, büyük harf ve kişi ve kurumları rencide edici yorumlar onaylanmamaktadır.