|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    ÇALIŞAN KADINLAR İŞ KADINLARI İŞÇİ KADINLAR (2)

     

     

     

     

                                                                                                                                           

    {NUTİZM VE NUTİSTLER-9}

     

    EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!) Benim unumu elediğimi ve eleğimi astığımı en iyi sizler bilirsiniz. Dünya Cennet’e dönse ya da Cehennem’e çevrilse bu saatten sonra beni ne kadar ilgilendirir? Benim bu dünya ile ilgili olarak yazacaklarım, çizeceklerim bana dünya adına ne kazandırır? Çalışan kadınlar hakkında kafa yormam, konuyla ilgili öğrendiklerimi aktarmam, bana ne kazandırır? Ülkenin veya Dünya’nın falanca yerinde bir kadın fabrikada işçiymiş, başka bir kadın fabrika yöneticesi, bir diğeri fabrika sahibesiymiş... bana ne! Benim, onların durumlarından dolayı bir zarara uğramam da kısa vâdede pek mümkün görünmüyor. Ne yaparlarsa yapsınlar! Ama konuyla ilgili bildiğim fıtrî ve vahyî kriterleri size söyleyeyim de kulağınızda bulunsun istiyorum. Ben sizlerden mesulüm çünkü. Öyleyse yazarken şu ilkelere herkesten fazla dikkat etmeliyim:

    Doğru bildiklerimizi arz etmek, tebliğ etmek görevimizdir. İtilsek kakılsak bile. Mutlak doğrular da bizi ve bütün kâinatı Yaratan’ın bildirdiği doğrulardır. Tebliğ ederken bence’lere baş vurmaya ne ihtiyaç vardır ne de izin. İşin içine duygularımızı ve benzeri kendi küçüklüklerimizi de katmamalıyız. Zafer peşinde olmak, alkış arzulamak, galibiyet gururuna heveslenmek ise, baştan mağlup olma ve kaybetme anlamı taşır. Bir müslümana yakışmaz. Bir insana da yakışmaz. Kişi, tebliğ görevini yerine getirirken, yalnızca bildiklerini takdim etmeli ve muhataplarının değişip değişmediklerine takılmamalıdır. Söylediği sözlerin ve yazdıklarının sadece birer tebliğ olduğunu, hidayet vermenin ise Allah’ın işi olduğunu bir an bile aklından çıkarmamalıdır. Hazret-i Nuh’un aklı yok muydu; ilmi, gücü ve Allah’ın indinde nazı yok muydu? Muhataplarının kaçta kaçı bindi gemiye? O bir elçiydi ve görevi tebliğ etmek, davet etmekti. Efendiler Efendisi için de Rabbimiz defalarca kendisinin, “yalnızca tebliğ görevi verilmiş bir elçi” olduğunu zikretmiyor mu? Şûrâ Suresi 3. Âyet-i kerîmede meâlen “Ey Muhammed! Mü’min olmuyorlar diye âdetâ kendini helâk edeceksin!” veya “Ey Rasûlüm, (Kureyş halkı) iman etmiyecekler diye, kederden nerde ise, nefsine kıyacaksın.” denilmiyor mu?

    Ben de hangi konuyu ele alırsam alayım, kavga etmek, (varsa) kinimi boşaltmak, düşüncelerimle zafer kazanmak gibi saçmalıklardan kaçınmalıyım. Bunun bilincindeyim. ‘Aile’ derken, ‘erkekler’ derken ve ‘kadınlar’ derken de bunu aklımdan çıkarmamaya çalışıyorum. Zaten NUTİZM başlığı altında yazdıklarımı yalnızca siz çocuklarıma hiteben yazıyorum. Sizlerden mesulüm çünkü.

    Önceki yazımda, öğrencime Nevzat Tarhan Hoca’dan ve SON SIĞINAK AİLEisimli eserinden söz etmiştim. O eserden takdim-tehirli bazı alıntılar yapmamı ister misiniz:

    {Çağımızda aile bağlarının zayıflamasında, onun doğasında olan zorluklardan kaçınmada ve boşanmaların artmasında, yaşam felsefesindeki değişimin büyük rolü vardır... Sonuç: mutsuz insan, mutsuz aile, mutsuz toplum... Aile kurumunun yıkılmaya yüz tutması, aile bireyleri arasındaki bağların zayıflaması, intihar hızının salgın düzeyine ulaşması, cinsel suçlardaki artış bize gösteriyor ki kadın ile erkek arasındaki ilişkiler yeniden düzenlenip tasarlanmalı ve aile kavramı üzerinde yeni baştan durulmalıdır.}

    {Modernite, toplum üzerinde pek çok değişikliği kadın rolü üzerinden gerçekleştirdi. Ne yazık ki Türkiye’de de aksi söz konusu değildir. Kadının özgürleşmesi, modernleşmenin en önemli dinamiği olarak kabul edildi. Bunun sonucunda da kadının evden uzaklaştırılıp ev hanımlığından sıyrılması, annelik rolünü yerine getirmemesi öngörüldü. Modernite, kadının çalışmasını ister. Kadının çalışması, bir ihtiyacın karşılanmasından öte, bir propoganda unsuru olarak desteklendi. Kadın çalışmaya özendirilerek ona çalıştığı takdirde toplumda statüsünün daha iyi olacağı hissettirildi. Sadece ev hanımı olan ve annelik rolünü üstlenen kadın da küçümsendi. Fakat Türkiye’de çalışan kadın evdeki rolünü terk edemediği için yeni rolünü eski rolleriyle birlikte devam ettirmek zorunda kaldı. Böylece sorumluluğu iki katına çıktı. Bu durum ailede; özellikle karı-koca arasındaki bağları zayıflatıcı bir etkiye sahip oldu... Batı, ne yazık ki kadını erkek gibi olmaya iterken, kadının cinsel kimliğine zarar verdiğini fark edemedi... Feminist yaklaşım da bu mücadeleyi besledi.

    Feminist yaklaşım, kadının psikolojik ihtiyacını göz önüne almayarak onun duygusal ihmaline zemin hazırlamıştır... Kadın özgürleşirken mutluluğu yakalayamadı... Kadının toplumdaki rolünün genetik eğilimler dikkate alınmadan değiştirilmesi, gerek kadın gerekse erkek kimliğine zarar vermiştir. Bundan aile kurumu da nasibini almıştır. Sadece eşler arasındaki ilişki zedelenmedi, anne ile çocuk arasındaki bağ da bu söylemden nasibini aldı. “Bebeğin istekleri olabilir, onun çıkarı bu. Senin de isteklerin var, canının istediğini yapacaksın ve bebeğinle ilgilenmeyeceksin.” dendi... İHTİYAÇ VARSA TABİİ Kİ KADIN ÇALIŞIR; AMA ANNELİK ROLÜ ZAYIFLATILMAMALIYDI. Kadının çalışmasında zaruret olmadığı takdirde, ideal olan, kadının annelik rolünü ön planda tutmasıdır...}

     

    İslâmiyet’in konuya ışık tutacak bazı hükümlerini de vereyim:

    İşlerini kadına teslim eden bir kavim felâh bulmayacaktır.” (Buhârî, Tirmizî, Nesâî.)

    "Şüphesiz ki dünya, güzel ve tatlıdır, yumuşak ve sevimlidir. (Renk ve lezzetiyle insanları fitneye düşürür). Allah Teâlâ, kendisine itaat edip-etmediğinizi görmek için sizi dünyada önceki ümmetlere halifeler kılmıştır. Dünyadan (âhirette size yardımcı olacak kadarının fazlasını talep etmekten) sakının. Kadınların hîlesinden de sakının. Zirâ İsrâiloğullarını fitneye düşüren ilk şey, kadınlar olmuştur." (Buhârî, Müslim)

    Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı bir fitne sebebi bırakmadım.” (Buhârî; Müslim; Tirmizî; İbni Mâce.)

    (Hem) kendinizi (hem de) ailenizin fertlerini ateşten koruyunuz.” (Buharî.)

    Sizin en hayırlınız, eşlerine en hayırlı olanınızdır.” (Tirmizî, Ahmed b.Hanbel.)

    Kadınlar hususunda Allah’tan korkun. Çünkü siz onları Allah’ın emaneti olarak aldınız.” (Ebû Davud, İbn Mâce, Dârimî.)

    Dünya bir eşyadır. Ve dünya eşyasının en hayırlısı salihâ kadındır.”(Müslim, Nesaî, Ahmed b. Hanbel.)

    Kocasının izni olmaksızın evinde dışarı çıkan kadına gökteki melekler lânet eder. Karşılaştığı insan ve cinler de evine dönünceye kadar, her konuda onu kötülükle anarlar.” (Keşf ül-gumme).  “Bir kadın, yanında mahremi olmadan, bir gün bir geceden daha uzun süren gezilere katılmamalıdır.” (Tirmizî.)

    "Bir erkekle bir kadın yalnız başlarına kalırsa mutlaka üçüncüleri şeytandır." (Ahmed b. Hanbel)

    "Sakın bir erkek, yanında mahremi olmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın." (Buhârî, Müslim.)

    "Bir erkek, beraberinde kocası olmayan kadının yanına kendisiyle birlikte bir veya iki kişi olmaksızın girmesin." (Hadis-i şerif; Sorularla İslâmiyet)

    "Zinâya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur."(İsra, 32) 

    {Âyet’te “zinâ etmeyin” denilmeyip de «zinâya yaklaşmayın» buyurulması dikkat çekicidir. Buna göre yalnız zinâ değil, kişiyi zinâ etmeye sevkeden yollar da yasaklanmıştır. Esasen bir kere bu yollara tevessül edildikten, yani insanı zinâ etmeye zorlayan ve cinsî arzuları kabartan bir ortama girdikten sonra, artık, bu arzuların ağır baskısı karşısında iradenin gücü oldukça yetersiz kalır ve zinâdan korunmak son derece güçleşir. İnsanın bu psikolojik zafını dikkate alan Kur’an-ı Kerim, prensip olarak insanı kötülüklere sevkedici sebepleri ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Buna sedd-i zerîa prensibi denir.} (Alıntıdır.)

    Bir başka alıntı:

    {Özellikle Müslüman hanımların, hiç de ihtiyaçları yokken çarşı-pazar dolaşıp erkeklerle ihtilatta bulunmamaya, değişik ortamlarda herhangi bir erkekle yalnız kalmamaya, ihtiyaç ve zarûret halinde de ihtiyacını karşıladıktan sonra o ortamdan hemen ayrılmaya dikkat göstermeleri, muhtemel birtakım sıkıntı ve üzüntüleri önlemek bakımından son derece önemlidir. Bu tür ilişkilerde, "Her düşeni bir kapan bulunur" sözü akıldan çıkarılmamalıdır. Herkes şeytan değildir ama hiç kimse de melek değildir.}Kaynak: Riyazüs Sâlihîn, Erkam Yayınları

    Bu bakış, bütün bu değerlendirmeler, elbette “Müslüman’ım.” diyenlere, İslâmiyet’i şakacıktan değil gerçekten kabullenip emir ve yasaklarına uymayı önemseyenlere yöneliktir. Fakat unutulmamalıdır ki; İslâmiyet, bütün insanları kurtuluşa, huzura, mutluluğa erdirmek için gelmiş son ve evrensel bir dindir. Vesselâm.

    ANNELİK GÖREVİNİ HER ŞEYİN ÖNÜNE KOYMASI GEREKEN KADININ ZORUNLU DURUMLAR HARİCİNDE İŞ KADINLIĞINA SOYUNMASINA, İŞÇİ YA DA MEMUR KADIN OLMA HEVESİNE hayır.

     

    R. Serdar ÖZMİLLİ

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.