Futbolda dünyanın en kaliteli, en disiplinli ve göze hoş gelen oyun örneklerini sergileyen İspanya'ya Sevilla’da misafir olan Türkiye, Konya'dan çok daha farklı bir tablo çizdi.
Oynadığı futboldan çok Bizim Çocuklar; sergilediği mücadele, grupta İspanya’ya atılan ilk gol, İspanya’nın gollü ilk beraberliği… Sonrasında İspanya’nın ilk kez yenik duruma düşmesi ve iki gollü beraberlikle maçı tamamlamasıyla ilklerin gecesini yaşadı.
Yüzyılda bir ikinci kez İspanya’yı yenik duruma düşürdük ama bu kez deviremedik. Iskaladığımız toplarla İspanyollara asist yaptık.
İspanya ile birlikte Türkiye play off bileti almayı başardığı grubun son maçında Montella hazırladığı stratejik ilk 11 ile çoktan ‘benim hedefim play off’ mesajı verdi. Marttaki play off hazırlığını başlattığının ilk fişeğini atmış oldu.
Sarı kart sınırındaki Arda Güler ve Kenan Yıldız’ı bu amaçla oynatmadı. Hakan Çalhanoğlu'nun sakatlığı dolayısıyla oynamadığı maça Merih Demiral kaptan olarak sahaya çıktı.
Abdülkerim Bardakçı yerine de Samet Akaydın O’nun yanında da Çağlar Söyüncü, Merih Demiral’a eşlik etti. Ben ilk kez 3 stoperi birlikte gördüm diyebilirim. Montella onların sağına ve soluna da ekleme yaparak 5’li savunma hattı kurmuştu. ‘Önce savunma’ düşüncesini açık ediyordu.
Kalede de Uğurcan Çakır’ın yerine Altay Bayındır fileyi bekledi. Altay Bayındır harika bir maç çıkararak kendisini tartışan İngilizlere de çok anlamlı bir mesaj gönderdi.
Montella, hatırladığım kadarıyla ilk kez Deniz Gül ile sabit 9 numara bir santrafor formülünü bugün denedi.
Gencecik Deniz Gül bu işi başarıyla gerçekleştirdi. İlk kez ilk 11 başladığı maçta attığı ilk golünü Dünya Devi İspanya filelerine gönderdi. İspanyolları şaşkına çeviren ilk adam oldu.
Biz de Sinyor Montella geldiği günden beri ısrarla bunun doğru olduğunu vurguladık. Haklılığımızın anlaşılması İspanya maçına kaldı.
Fenerbahçe’de kadro dışı kaldığı için neredeyse 2 aydır futbol oynamayan İrfan Can Kahveci’ye ilk 11'de yer veren Sinyor, Hakan Çalhanoğlu ve İsmail Yüksek’in yokluğunda Orkun Kökçü ve Salih Özcan’a görev verdi.
Maçın ilk yarısında İspanyol futbolcuların ön alan baskısını aşamayan, oyun kurmakta ve pas yapmakta başarılı olamayan Türkiye vardı.
Ayağına her topu alanın en uzun noktadaki Barış Alper Yılmaz veya Deniz Gül’e kontrolsüz biçimde atmaya çalıştığı toplar nedeniyle sürekli pozisyon kayıpları yaşadı.
Hal böyle olunca muhteşem bir İsviçre Saati gibi ‘tıkır tıkır’ işleyen İspanya klasik pas trafiğine dayalı oyun sistemiyle ilk atağında, kalemize attığı ilk topta golü buldu.
3. dakikada Merih Demiral’ın uzaklaştıramadığı Samet Akaydın'ın da ıskaladığı ve diğerlerinin dikkatli ‘olmo’dugu çok basit topu İspanyol Olmo ilk vuruşuyla filelerde golü buldu.
Maça yenik başladık diyebilirim.
İspanyollar Avrupa Birliği pasaportuyla sahamızda her yere, her an istedikleri gibi girdiler. Bizim Çocuklar’ın orta sahadaki en cılız geçiş girişimlerine bile İspanya orta sahası ve defansı ‘Vize kontrolü’ uygulayıp izin vermedi.
3 stoper ve onların sağındaki solundakilerle 5 kişilik savunmamız nedeniyle bir türlü çıkamadığımız sahamızdan İspanya kalesine tek şutu ancak 33. dakikada Orkun Kökçü’nün cılız vuruşuyla atabildik.
9 numara sabit genç santrforumuz Deniz Gül, ‘Benim Avrupa pasaportum var deyip sağ kanattan güçlü fiziğiyle İspanyol defansını arkasına alıp sürükledi. Son hamlesinde topu İspanyol defansı kornerle durdurdu.
Fakat genç Avrupalı Deniz’i durduramadı. Deniz coşuyordu, kabarıyordu. Bu gece dolunay vardı. Kornerden yapılan ortaya gerçek bir 9 numara santraforun bulunması gereken noktada ilk kez bir adamımız vardı: Deniz Gül.
Deniz’de bulduğu pozisyonu affetmedi. Topu ilk kez İspanya filelerine yollama başarısı gösteren futbolcu oldu.
Deniz Gül, Türkiye sabit bir santrafor oynadığında dünya devi İspanya'ya bile gol atılabileceğini göstermiş oldu.
Türkiye başlangıçta hayal bile etmediği bir skoru yakalamıştı. Ama maç daha bitmemişti.
İspanyolların kimyası bozuldu iyi mi?
Şaşkına döndüler.
Nasıl olmasındı? Grupta ilk kez gol yediler.
Böyle bir duyguyu ilk kez yaşıyorlardı. Daha önce hiç yaşamadılar.
Gol yedikten sonra ne yapılacağını bile bilmiyorlardı.
İspanyollardan başka golün üzüntüsünü yaşayan Alman Hakem Felix İspanyol futbolculara topun santra noktasına dikilmesi gerektiğini kibarca tarif etti. Üzüntüsünden ve kızgınlığından bundan sonra da Bizim Çocukları sarı kartıyla boyamaya başladı.
İlk kornerden gol bulan Türkiye biraz daha ayağa top yapınca oyundan keyif almaya başladı. Bu keyifle Barış Alper Yılmaz’ın muhteşem röveşatasını güçlükle kornere çelen Unai Simon köpükler saçarak arkadaşlarına bağırmaya emirler yağdırmaya başladı.
İnanın bunları abartarak yazmıyorum.
İspanyol futbolcuların şaşkınlığı, ‘şimdi ne olacak, ne yapacağız. Gol yenilince ne yapılır’ yüz ifadeleri yüzlerinden net biçimde okunuyordu.
Bizim Çocuklar çok koşuyor, iyi mücadele ediyordu. Orkun Kökçü’nün İspanya ceza yayı üzerinde göğsüyle yumuşatıp servis ettiği topu füze gibi gönderen Salih Özcan İspanya filelerine 2. golü attı.
Futbol dünyası dumura uğradı.
Kar düşmeyen Sevilla’ya kış geldi.
Tıpkı yüz yılda bir açan çiçekler gibiydi Bizim Çocuklar…
Yüz yılda bir yaşanan yıldız geçidi gibiydiler.
İspanyol futbolcular, yapay zekaları Merino’ya,” Türkiye bize bir gol attı, yetmedi yüz yıl sonra ikinci golü de yedik. Meteor çarpmış gibi olduk. Bize bu durumdan nasıl çıkabileceğimizi adım adım göster’ emri verdi.
Olmo, Merino, Cucuretta ve Oyarzabal organizasyonuyla harekete geçtiler.
İspanya karşısında ilk galibiyet pozisyonunu ciddiyetle korumak gerekiyordu. Ama Samet Akaydın’ın 2. kez ıskaladığı top Oyarzabal’ın önünde kaldı. O da bomboş pozisyonda topu filelerimize gönderdi.
Bizim de İspanya’yı geride bırakma keyfimiz kısa sürdü.
Olsun biz alışıktık.
Oyuna hemen devam ettik. Saman alevi gibi çok etkili olduğumuz anlar oldu ama maçın tamamına yayamadık bu alevi.
Ben Deniz Gül’ü çok beğendim. Gol attığı için değil, güçlü, fuleli, topu iyi karşılayan, saklayan, rakip kaleye sırtı dönük ve yüz yüze oynayabilen, arkadaşlarına iyi servis yapan, pas yüzdesi yüksek, fevkalade bir genç.
Geleceği olan bir cevher diyebilirim.
Montella’ya sabit bir 9 numara santraforun Milli Takımımıza önemli katkı sağlayacağını sıralıyorduk. Deniz Gül bunu ispatladığı için de teşekkür ederiz.
Savunduğumuz şu gerçek şu idi. Deniz’in klasik 9 numara oyunuyla rakip defansın iki stoperini ileri çıkarmayacaktı. Yerlerine çivilediğini bile gördük.
Türkiye bu pozisyonu sürekli boş bıraktığı için rakiplerinin stoperleri de çok daha öne çıkıp hem önde adama baskı yapıyor hem de orta sahaya destek veriyorlardı.
Üstelik sağdan soldan yaptığımız ortalar hep heba oluyordu. Topumuzun rakip ceza sahasında gideceği adres yoktu. Montella sanırım gördü.
Deniz Gül'ün bu gayretiyle aslında fazladan oynayan iki rakibi yerinde tutmuş olduk. Dolayısıyla biraz daha alan bulduk.
Montella bu başarıyı Deniz Gül’ü kenara alarak ödüllendirdi.
Fiziksel gücünden çok şey kaybetmiş olan İrfan Can Kahveci yerine de Yusuf Sarı'yı aldı. Mert Müldür sol beke geçti. Ferdi Kadıoğlu bir öne atladı. Barış Alper Yılmaz da sabit santrafor pozisyonuna geçti.
İşin doğrusu ilk kez böylesine mantıklı bir dokunuş gördüm diyecektim ki…
Montella yine hemen beni yanılttı. Sahanın en dirisi, en çok koşanı Ferdi Kadıoğlu ve 2. golün sahibi tank gibi güçlü Salih Özcan’ı kenara aldı.
Sol açığa Trabzonspor'un sol beki Mustafa Eskihellacı aldı. Salih Özcan’ın yerine de Atakan Karazor’u görevlendirdi.
Altay Bayındır 2 gol yedi ama ‘Altay Tank gibi’ dedirtti yaptığı kurtarışlarla...
Türkiye, belki de hayal edemediği nitelikte İspanya gibi bir dünya devinden üstelik İspanya'da bir puan çıkardı. Saman alevini andıran aralıklı oyunumuz vardı fakat özellikle ikinci yarıda gösterilen mücadele alkışı hak ediyordu.
Alman hakem Felix İspanyollar yenilmesin diye elinden geleni yapsa da Türkiye'ye gösterdiği mücadele ile tarihi değiştirdi. Hiç gol yemeyen İspanya'ya hem de evinde iki gol birden attı. İspanyol Teknik Direktör Fuante çıldırdı.
Bizim çocukların mücadele azmi, attıkları ilk gol sonraki gelen motivasyon, ikinci golle başarının aslında sürpriz olmadığını gösterdi.
Sevgili Bizim Çocuklar ‘bu başarı sizin eseriniz’. Kutlarım…
Öpüldünüz...
Mart'ta görüşürüz…
İnşallah…














