Bir sahneyle başlayalım istersen.
Hatırlıyor musun Ezel dizisini,
Ömer vardı orada…
Bir gecede, en yakınlarının ihanetiyle yıkıldı.
Ama ölmedi.
Sadece başka birine dönüştü.
O sahne, bir diziden fazlasıydı.
Bir aynaydı belki de:
Dostluk dediğimiz şeyin ne kadar kolay kırıldığını,
Ve ne kadar kolay maskelere yenildiğini gösteren bir metafor.
Çünkü ihanet, en çok dostluktan gelir.
Yabancının hançeri teni keser,
Ama dostunki… ruhu deler.
Şimdi gel, bu hikâyeyi biraz daha derinlere taşıyalım.
Bir Rus romanının içine…
Dostoyevski’nin Budala’sına mesela.
Prens Mişkin çıkar karşımıza.
Bir çocuk gibi saf,
İyiliğe neredeyse kutsal bir inançla bağlı.
Ama dünya onun gibi değil.
Çevresindeki insanlar hesapçı, çıkarcı, ikiyüzlü.
Ve Mişkin, o iyiliğiyle
Adeta paramparça olur.
Tıpkı Ömer gibi.
İkisi de aynı sorunun etrafında döner:
“Yanımda sandığım kimdi aslında?”
Belki de Korkmazgil'in şiirindeki gibi
Sadece tuz yarası
"Giderdi su
Giderdi orman
Giderdi toprak
Kalırdı yok
Kalırdı hınç
Kalırdı tuz yarası"
Bir de Suç ve Ceza’daki Luzhin’i düşün.
Yardım eder gibi görünür,
Ama cebinde hep bir hesap defteri taşır.
Yüzünde dost maskesi,
Ama niyeti başka.
Bugün Ömer’in dostlarına bakınca,
Aynı ikiyüzlülüğü görmüyor muyuz?
Bir tebessümün ardına gizlenmiş çıkarlar,
Bir “nasılsın” sorusunun altına gömülmüş hesaplar… Şair Mehmet Akif İnan bu hesaplardan bezdi belki de:
“Dağlara vur gönlüm alıp başını
Onlar anlar bir de deniz sevdanı”
Rus romanlarının kalın sayfalarında yazılanlar,
Bugünün sosyal medyasında, işyerlerinde,
Arkadaş toplantılarında hâlâ sahneleniyor.
Dostluk, bir fotoğrafın altına atılan kalp emojisi kadar yüzeysel olabiliyor.
Ama gerçek dostluk,
Hançere dayanmak değil…
Hançeri hiç taşımamaktır.
Şimdi gözlerini kapat.
Bir ada hayal et.
Ömer, sırtında dostlarının açtığı yaralarla sahilde oturuyor.
Yanında Prens Mişkin var.
Hâlâ iyiliğe inanan gözlerle dalgaları seyrediyor.
İkisi de susuyor.
Ama aynı soruyu içlerinden geçiriyor:
“Sahi… dostluk ne zaman yeniden güvenilecek bir kelime olacak?”
Belki ada sessizdir.
Ama şehirde,
Milyonlarca insanın kalbinde aynı yankı dolaşıyor:
“İhanete uğradık…
Ama hâlâ dost arıyoruz.”
Ve belki de en büyük cesaret,
Hâlâ arıyor olmakta gizlidir.