|   | 
  • Gökhan Bozkuş

    Means Var, Meaning Yok

    Yaşadığımız çağ, insanlık tarihinin en güçlü araçlarına, en geniş imkânlarına sahip.

    Bir tıkla bilgiye, bir saniyede insana, bir algoritmayla mutluluğa ulaşabileceğimiz söyleniyor.

    Gerçekten de her şeyin means’i var.

    Ama bütün bu araçların içinde, asıl eksik olan şeyin meaning olduğunu hissediyoruz. Duygular yapaylaşınca yapay bir zekânın birkaç saniyelik kanadıyla yol alıyor gemiler. Ya da aldığını zannediyor...

     

    Meçhule giden bir meaning kalkar bu limandan...

     

    Modern insan artık “nasıl” sorusunun ustası, ama “neden” sorusunun yetimini yaşıyor.

    Her şeyi yapabiliyor ama neden yaptığını bilmiyor.

    Teknoloji ilerledikçe, amaçlar geriliyor; üretim artıyor ama yön kayboluyor.

    Tıpkı bir labirentte, yolu bulmak için koşan ama neden çıktığını unutan bir koşucu gibi…

     

    Bu durum bana Viktor E. Frankl’ın Duyulmayan Anlam Çığlığı adlı eserinde aktardığı Freud ile çatışmasını hatırlatıyor Frankl, Freud’un şu sözünü anımsatır:

     

    “Kişi, yaşamın anlamını veya değerini sorguladığı an, hastadır.”

    Ve ardından kendi cevabını verir:

    “Ama ben, yaşamın anlamını merak eden bir insanın, ruh hastalığını dışa vurmaktan çok, insanlığını kanıtladığına inanıyorum.”

     

    Frankl’a göre insanı insan yapan şey, haz arayışı (Freud’un dediği gibi) değil, anlam arayışıdır.

    İnsan acıya da katlanabilir, yoksunluğa da, hatta umutsuzluğa bile yeter ki yaşadığı şeyin bir anlamı olduğuna inanabilsin.

     

    Frankl buna “anlam iradesi” der: yaşamı sürdürme değil, yaşamı anlamlandırma gücü.

    Bir insanın özgürlüğü, dış koşullarında değil, tutumunu seçme yetisinde saklıdır.

     

    Bugünün insanıysa, bu anlam iradesini konforun sessizliği içinde yitirmeye başladı.

    Her şeyin kolaylaştığı bir dünyada, anlam zorlaştı. Çünkü anlam, çoğu zaman çabanın, beklemenin, acının ve belirsizliğin içinde doğar. Oysa biz, acıyı sistem hatası, sessizliği bağlantı kopukluğu, sorgulamayı zayıflık sayar olduk.

     

    Frankl, toplama kampında bile anlamı arayabilen insanın direncini anlatırken, bize şunu fısıldar:

    “İnsan her şeyini kaybetse bile, bir şeyi koruyabilir: kendi tutumunu.”

    Bugün bu söz, belki teknolojik bolluğun ortasında bile, en eksik olduğumuz şeyi işaret ediyor.

    Çünkü means’ler elimizin altında, ama meaning’ler içimizden çekiliyor.

     

    Belki de çağımızın en büyük devrimi, yeni bir cihaz icat etmek değil; yeniden bir anlam bulmak olacaktır.

    Bir şeyleri “daha hızlı” yapmak değil, “neden yaptığını” hatırlamak.

    İnsanın en derin özgürlüğü, koşulların içinde bile anlam bulabilme yetisidir ve belki de bu yeti, bizi hâlâ insan kılan tek şeydir.

     

    Yaşadığımız çağda insanlar için gerçekten means var, ama meaning yok.

    Ve belki de bu yokluk, bizi yeniden anlamın izine çağıran en yüksek sessizliktir.

     

    Ama bütün bu sessizliğin sonunda, yine de yaşamak güzel bir şeydir.

    Melih Cevdet Anday’ın dizelerinde yankılandığı gibi:

     

    “Yaşamak güzel şey doğrusu

    Üstelik hava da güzelse

    Hele gücün kuvvetin yerindeyse

    Elin ekmek tutmuşsa bir de

    Hele tertemizse gönlün

    Hele kar gibiyse alnın

    Yani kendinden korkmuyorsan

    Kimseden korkmuyorsan dünyada

    Dostuna güveniyorsan

    İyi günler bekliyorsan hele

    İyi günlere inanıyorsan

    Üstelik hava da güzelse

    Yaşamak güzel şey

    Çok güzel şey doğrusu.”

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.