|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    MODERNİZM, MATERYALİZM, FEMİNİZM VE İNSAN

     

                                                                          

    {NUTİZM VE NUTİSTLER-12}

    EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!)

    (PROF.DR. NEVZAT TARHAN HOCA’NIN “SON SIĞINAK AİLE” VE “KADIN PSİKOLOJİSİ” İSİMLİ KİTAPLARINDAN YAPTIĞIM POTPORİK ALINTILARA DAYANARAK ARZ EDERİM:)

    MODERNİTE, TOPLUM ÜZERİNDE PEK ÇOK DEĞİŞİKLİĞİ KADIN ROLÜ ÜZERİNDEN GERÇEKLEŞTİRDİ.

    İletişim teknolojisi ve televizyon, psikososyal yaşamda devrim niteliğinde değişiklikler yaptı. Modernizm, kendinden başkasını önemsemeyen, kimse için fedâkârlık yapmayan bireyleri çoğalttı. Amaçsız, ego ideali olmayan, cinsellik ve parayla erken tanışan gençlik, insanlığı kimbilir nereye götürecek...

    Modernizm bize sadece bu dünyada özgürleşmeyi ve zevk peşinde koşmayı önerdi.Bunun sonucunda özgür ama yalnız insanlar çoğaldı. Yalnızlığa karşı en duyarlı kişilik kadında vardı. Kadının özgürleşmesi istendi. Kadın özgürleşirken mutluluğu yakalayamadı. Kadının psikolojik ihtiyacını göz önüne almayan feminizm, kadının duygusal ihmâline zemin hazırlamış oldu.

    Batı, ne yazık ki kadını erkek gibi olmaya iterken, kadının cinsel kimliğine zara verdiğini fark edemedi. Oysa insanın psikolojik doğası, kadının kadın, erkeğin erkek kimliğine uygun bir şekilde yaşaması gerektiğini söyler. İnsanın, fıtratına uygun davranması, menfaatinedir!

    Modernite, kadının çalışmasını ister. Kadının çalışması, bir ihtiyacın karşılanmasından öte, bir propaganda unsuru olarak desteklendi. Kadın çalışmaya özendirilerek ona, çalıştığı takdirde toplumda statüsünün daha iyi olacağı hissettirildi. Sadece ev hanımı olan ve annelik rolünü üstlenen kadın da küçümsendi.

    Çıkar peşinde koşmayı ideoloji hâline getiren modern hayat, aile içinde “Ben haklıyım, sen haksızsın.” mücadelesini yerleştirdi. Kadın-erkek ilişkisi, âdetâ kadın-erkek savaşına dönüştü. Feminist yaklaşım da bu mücadeleyi besledi.

    “EVLİLİK HAYATI, EN BÜYÜK OKUL DEMEKTİR.” (Madame Roland)

    Evlilik, bir hayat projesidir. İyi insan yetiştirmek, bu projenin en önemli konusudur.

    “Evlilik (aile) su gibidir.” diyebiliriz. Su, bilindiği üzere, hidrojen ve oksijenin bir araya gelmesiyle oluşur. Yani evlilik, her iki bireyin özgürlüklerinden fedâkârlık yapıp moleküle dönüşmeleri, bu şekilde yeni bir hayat kaynağı oluşturmalarıdır.

    Evlilik ile eşleşme birbirinden ayrı şeylerdir.Evlilik kültüreldir, eşleşme ise biyolojiktir. Evlilikte bireylerin birlikte hareket etmesi, sosyal ve duygusal paylaşımı önceliklidir, eşleşmede ise cinsellik ön plandadır.

    Bir projenin yapıya dönüşebilmesi için yatırım gereklidir. Yatırım ise sermaye gerektirir. Sermaye iki türlüdür. Biz bunu maddî ve mânevî sermaye diye ikiye ayırabiliriz. Evlilik her iki sermayeyi de gerektiren bir kurumdur. Batı toplumlarında sosyal sermaye azlığı, yanlış düşünceleri yerleştirmiştir. Evliliği sadece iki bireyin kendi arasındaki maddî ihtiyaçları görmesi, yemek yemek, barınmak ve cinsel ihtiyacını gidermek şeklinde kabul etmelerine; bu da Batı toplumunda evlilik kurumunun çökmesine ve yıkımına sebep olmuştur. Zaten evliliği sadece maddî ihtiyaçlar olarak algılamak, evlilikteki psikososyal boyutun yok sayılması anlamına gelir. Böyle evlilikler de yürümemektedir.

    Feminist akımların temelinde, “Evliliğe ihtiyaç yok!” tarzında bir fikir hâkimdi. Feminist akımlar, evliliğin insanın özgürleşmesine engel olduğunu, insanın evlilik sebebiyle kısıtlandığını düşünmekteydi.

    Feminist kadın politikalarının kadın erkek kimliğin arasını açtığı gibi biyolojinin kabul etmediği üçüncü transseksüel cinsel kimliğe zemin hazırlaması, bugün bilinen gerçeklerdendir.

    ASLINDA KADİMDEN BU YANA VAR OLAN “AÇIK EVLİLİK” KAVRAMI, FEMİNİST ÇALIŞMALARLA HORTLATILMIŞ OLDU.

    Kavramsal olarak açık evlilik, evli bireylerin evli oldukları halde, farklı kişilerle rahatça ve özgürce sevgililik ve cinsellik yaşamalarıdır. Bu evlilik tipinde, görünürde bir aile var olmasına rağmen bireyler birbirlerine karşı sorumluluk duygusu taşımazlar.

    Boşanmaların artması, intihar hızının salgın düzeyine ulaşması, cinsel suçlardaki çoğalmalar, yeni kadın politikalarının belirlenmesini zorunlu kılmıştır. Yeni kadın politikaları da biyososyal modele uygun olmak zorundadır. Aksi halde gelecek kuşaklara yaşanması zor bir dünya bırakacağız.

    EN BÜYÜK ZARARI ÇOCUKLAR VE DOLAYISIYLA OLUŞAN NESİL GÖRDÜ.

    Evlilik fabrikasının ürünü, çocuklardır.Çocuğu iyi yetiştirmek, sadece fiziksel bir bakım vermek, yedirmek, içirmek ve giydirmek değildir. İyi bir çocuk yetiştirmek, o çocuğun psikolojik ihtiyaçlarından tutun da karakter gelişimine varıncaya dek, geniş bir yelpazede mânevî ve maddî noktada çocuğun gelişimi için çabalamaktır.

    Evlilik dışı ilişkiler neticesinde doğan çocukların iyi yetişemediği, sevgi yoksunu oldukları ortaya çıktı. Uzun vâdede düşündüğümüzde, sağlıklı bir evlilik müessesi olmazsa, neslin devamı ve sağlıklı yeni nesillerin yetiştirilmesi mümkün değildir. Meselâ Kuzey Avrupa’da en önemli problemi, evlilik dışı çocuklar oluşturuyor. Anne ve baba belli; ama kişiler evli değil. Hattâ bu oran yüzde 50’nin üzerine çıkmış durumdadır. O ülkeler bu durumun bir sonucu olarak büyük problemler yaşamaktadır.

    Son derece sorumsuz, hayatı tanımayan çocuklar yetişmektedir.Özellikle bu gibi ülkelerdeki zararlı alışkanlıkların temelinde bu problem yatmaktadır. Geçlerin yüksek oranda uyuşturucu, eroin ve alkol kullanımı, kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır. Şu anda Avrupa ve Amerika gibi ülkelerde aileyi korumak için çeşitli yasalar çıkarılıp komiteler ve komisyonlar kuruluyor. Evrimsel ideolojinin vermiş olduğu anlayış biçiminin yanlış olduğu, geç de olsa anlaşılmaya başlandı. O ülkelerin aydınları, “Evlilik, sosyolojik açıdan gerekli imiş.” demeye başladılar.

    HOCA’NIN DEĞERLENDİRMELERİNİ TAMAMEN HAKLI BULUYORUM VE O DEĞERLENDİRMELERE DAYANARAK BEN DE ŞÖYLE BİR EKLENTİ YAPMAK İSTİYORUM:

    Son zamanlarda aile bağları zayıflamışsa; aile yaşantısının maddî-mânevî kazançları kıymetli bulunmuyor, zorluklarına katlanılmıyorsa... ve boşanmalar artmışsa, bunun baş suçlusu YAŞAM FELSEFESİNDEKİ DEĞİŞİMdir. Yaşam felsefesindeki değişimin ana nedeni ise ÂHİRET İNANCININ YİTİRİLMESİdir.

    Çünkü âhiret inancına dayalı yaşam felsefesi değiştikçe; eğitim felsefesi, hukuk felsefesi, ticaret felsefesi, yönetim felsefesi ve bunlarla ilişkili diğer her şey değişmektedir.

    Bu olumsuz değişime dur denilmezse, huzurlu ve mutlu bir toplumsal hayatı tamamen yitireceğiz; dünyamızı, kendi ellerimizle ürettiğimiz, mutsuz ve anarşist gayrimeşrû(piç) bireylerin çoğunlukta olduğu bir nesile miras bırakacağız demektir. Vesselâm.

    ÇAĞDAŞLAŞMA VE MODERNİZM ADI ALTINDA TOPLUMSAL DEĞERLERİMİZİN TAHRİP EDİLMESİNE, AİLE OCAĞININ YIKILMASINA VE PİÇ NESİLLER YETİŞTİRİLMESİNE hayır.

     

    R. Serdar Özmilli

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.