|   | 
  • Kiralık Kalem (Satılık Değil Ama)

    {NUTİZM VE NUTİSTLER-15} MEVDÛDÎ VE HİCAB

    EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!) Mevdûdî’yi tanımalı ve eserlerini okumalısınız diye düşünüyorum. HİCAB çok ilginç ve faydalı bir eseri. Hilâl Yayınları’ndan sunulmuş elimdeki kitabın ilk sayfasında ve arka kapağında şunlar yazılmış:

    {{... İSLÂM ŞÖYLE DİYOR: “...Ey kadınlar! En iyi barınacağınız, oturacağınız yer, herşeyden evvel kendi evinizdir. Aile çerçevesi dışında kalan meselelerden sizi sorumlu tutan yok... Huzur içinde, rahat rahat, size yakışan bir vakarla evinizde oturunuz. Evinizin işlerini görünüz. Ve evinizle ilgileniniz. Zaruret icabı sokağa çıkmanız gerekiyorsa, bu konuda size izin verilmiştir. Fakat iffetinizi ve namusunuzu korumalısınız. Herkesin dikkatini çekecek şekilde giyinmeyiniz. Başkalarını sizinle meşgul olmaya zorlamayınız. Gözleri aracılığıyla insanların gönüllerini avlayacak şekilde güzellik gösterilerinde bulunmayınız. rürken ağır başlı olunuz. Ellerinizle işaretler yapmayınız. Yüzünüzü göstererek kaş ve göz oyunlarına başvurmayınız. Hele kırıtarak hiç yürümeyiniz. Yabancı bakışları üzerinize toplayıcı hareketlerden sakınınız. Mücevherlerinizi, bilezik ve sairenizi, gizleyiniz... Bunları şangırdatarak seslerini duyanların gönüllerini avlamaya kalkmayınız. ‘Benim cicilerim var.’ kabilinden hareketler yapmayınız. Konuşmanız gerekiyorsa ciddî olunuz. Fiskos yapmayınız. Ölçülü konuşunuz. Bu kanun ve prensipleri nazarı dikkate aldığınız takdirde sokağa çıkmanızda herhangi bir sakınca yoktur. İhtiyaçlarınızı görmek için evlerinizden dışarıya çıkabilirsiniz.”}}

     

    Ben, kitabın içinden bir iki pasajı sizlerle paylaşmak istiyorum. Sunacağım parçalar arasında -benim sunumumdan kaynaklanan- bir insicamsızlık olduğunu düşünebilirsiniz. Bu durumda lütfen biraz zaman ayırın ve kitabı alıp tamamını okuyun. Müellif, insanlığın bilinen tarihî seyrine küçük küçük temaslardan sonra, konuyu getirip Avrupa’ya (O âşığı olduğumuz Avrupa’ya), özellikle de Fransa’ya bağlıyor. Fransız İhtilâli, Sanayi Devrimi, Dünya Savaşları... Sonrasında ise oralarda oluşan çamur ve çiyfenin bizlere bulaşması ele alınıyor. Bakınız, Fransız İhtilâli üzerine yapılan tahlillerden bir bölüm:

    {{...Bu inkılâp, çok eski birçok ahlâkî sistemleri, medenî, dinî nizam ve metodları, disiplin ve intizamı, kanun ve kaideleri bir anda yıkıp dağıttı. Böyle bir tavrı, milletçe ilerlemenin zarurî neticesi olarak ilân etti. Devrimci kafaların düşüncesi şuydu: “-Eski olan, eskide kalmış bulunan her nazariye, her kâide ve metod, mutlaka kötüdür. Öyleyse ilerlemeye mânidir... ...Namus ne demektir? İsmet nedir? Eskimiş şeyleri bırakın. Genç bir insanın takva sahibi olması (günahlardan kaçınması) ve ahlâk kaidelerine riayet etmesi şeklinde tecelli eden belâ, daha ne zamana kadar devam edecektir?... ...nikâhsız iki insanın gönül rızasiyle düşüp kalkmasından, geçinip gitmesinden ne çıkar?... ...Neden bir insan, nikâhlı olduğu halde, başkasıyla gönlünü eğlendirmesin, flört yapmasın?...”}}

     

    Sanayi Devrimi denilen belâya da, kapitalizme de temas ediyor ve 20. Yüzyıl’a çeviriyor nazarlarımızı:

    {{...Kapitalistler, büyük büyük sanayi siteleri, ticarethaneler ve sermayelerini işletecek müesseseler vücuda getirdiler... ...Şehirler büyümeğe, yenileri kurulmağa başlandı. Köylerden, kasabalardan yüzbinlerce, milyonlarca insan yeni kurulan şehirlere akın etti. Dev topluluklar meydana geldi... ...Şehirlerde hayat, bir “acelecilik manzarası” hâlini aldı. Hayatın gerçek ihtiyaçları unutuldu... ...zevk ve keyfe hizmet eden binlerce vasıta, hayatın zarurî unsuru sayıldı.Yani aslında lüks mahiyetinde olan şeyler zarurî ihtiyaç maddeleri hâline geldi... ...kadın kocası için, çocuklar da ebeveyni hesabına ağır bir yük hâline geldi...}}  

    {{Ekonomik yapının değişmesi, hayat felsefesini, hayata verilen mânayı da değiştirdi... ...Neticede kadınla erkeğin bir arada bulunmasına, karşılıklı olarak konuşup anlaşmasına, birbirleriyle düşüp kalkmasına müsait bir zemin hazırlandı ve bu gittikçe genişledi.}}

    {{...İşini yoluna koyan herkes, sermayesini geliştirmenin, servetini artırmanın yollarını aradı ve bu gayeye ermek için meşru ve gayrimeşru usullerin hepsi de kullanıldı... ...Bin ailenin yıkılmasına, dağılıp perişan olmasına sebep olsa da bir kişinin sermaye ve servetini çoğaltıcı tedbirlere baş vurması doğru bir yol olarak lanse edildi... ...Egoizm, bu defa cemiyet haklarına hücüm etmeye, toplumun sahibi olduğu değerlere saldırmaya başladı. İnsanların zayıf noktaları aranıp bulunarak bencil maksatlara âlet edildi... ...alkol... ...faiz ve tefecilik... ...kumar... ...moda... ...şehvet... Evet insanoğlunun en zayıf tarafı şehvet hisleridir. Bu yoldan büyük çıkarlar sağlanması mümkündü. Derhal faaliyete geçildi. Tiyatrolar, dansingler, sinema, gazete ve dergiler, romanlar, şiir kitapları... ve ilgili ilgisiz, akla gelebilecek her alanda güzel kadınlar devreye sokuldu. Çırılçıplak manzaralar, heyecan üstüne heyecan veren resimler, şehveti kamçılayan binbir çeşit unsurlar birbiri ardı sıra sökün etti. Şehvete karşı zaafı olanların ve hattâ aslında ilgisi az olanların bile arzuları tahrik edildi, ister istemez arzu uyandırıldı. Böylece cepler şişti, kasalar doldu. Daha da ileri gidildi, kiralık kadınlar endüstrisi(!) kuruldu... ...Erkeklerin şehevî arzularını daha mükemmel bir şekilde kamçılamak için çeşit çeşit süs eşyaları, kadın çamaşırları, elbiseler icad edildi. Yine avuçla servet toplandı, cepler doldu. ((LÜTFEN BU ESERİN 1930’LARDA 1940’LARDA KALEME ALINDIĞINI DÜŞÜNÜN. MÜELLİFİN, ÇARŞI PAZARDAKİ, PARKLARDAKİ BUGÜNKÜ MANZARALARDAN, TELEVİZYONDAN, BİLGİSAYARDAN, İNTERNETTEN, CEP TELEFONUNDAN, PORNOGRAFİDEN VE AHLÂKIN TAMAMEN YOK EDİLİŞİNDEN HABERİNİN OLMADIĞINI DÜŞÜNÜN. BU ESERİ YA ŞİMDİLERDE KALEME ALSAYDI... HAYIR BENCE YAZMAKTAN FALAN VAZGEÇERDİ!)) Hastalık gitgide yayıldı. Her tarafı istilâ etti. Öyle ki, seksüel arzuları tahrik edici unsurlar olmadıkça ticaret hayatının hiçbir dalında normal bir alışveriş sistemi kurulamaz oldu. Herhangi bir iş veya ticarî bir muamele için yayın organlarına reklâm veren bir müessese, çırılçıplak veya hiç olmazsa dekolte bir kadın resmini bu reklâma ilâve etmedikçe muvaffak olamazdı. Yani çıplak kadın resimleri reklâm ve propaganda endüstrisinin ayrılmaz bir parçası halini aldı... ...Artık cemiyetin tek bir fonksiyonu kalmıştır: Dar ve yetersiz imkânlarıyla, ahlâkına yapılan taarruzlardan kendisini korumaya çalışmak... Erotizmin tasallutunu, tahakküm ve taarruzunu önlemeye gayret etmek... Fakat kapitalizm hiç çürük tahtaya basar mı? Temelleri gayet sağlamdır. Bu sebeple, sermaye işletmeciliğini yerinden oynatmak her babayiğidin kârı değildir. Zira kapitalist nizamın şeytanî, mükemmel bir felsefesi, kendine mahsus bir diyalektiği vardır. Üstelik bu felsefenin arkasında kuvvetli bir şeytan ordusu gizlenmiştir.}}

    {{...“Halk Hâkimiyeti” adı verilen yeni bir siyaset düzeni ortaya çıktı. “Halk kendi kendisinin hâkimidir. Tâbi olacağı kanunu bizzat kendisi yapar. (ALLAH’IN KANUNLARI FALAN SÖKMEZ.)” Bu demektir ki, halkın istediği her şey kanun olacak. Halk hâkimiyetinden daha üstün bir hâkimiyet ve iktidar metodu yoktur. Halk, kimseye boyun eğmeyecektir.Halkın dediği olur, demokrasi vardır. İktidarlar da doğrudan veya dolaylı bu fettanın etkisindedir. Bizzat hükümet mekanizması da bu fesad hareketlerine tâbi olur ve ona yardımcı durumuna düşer. %51’i sağlayanlar, homoseksüel ilişkileri bile meşru saydırırlar. Zina’yı suç olmaktan çıkarırlar. Nitekim sistem böyle yürüdü, bugün de böyle yürümektedir. Kadın da kendi kendisinin hâkimidir. Sözde özgür ama aslında başıboş bırakılmıştır. Bu durum, kadından şehvet adına yararlananların da para kazanmak adına yararlananların da kadını ucuz ve kolay eleman olarak çalıştıranların da çok işine yaramıştır. Kadın artık hangi açıdan bakarsanız bakın, kullanılan bir meta’dan farksızdır. Kadına sorarsanız, o da bu durumun kendi işine yaradığını düşünmektedir...}} 

    {{Kadın, belki içten gelen bir duygu ile asıl görevinin bu olmadığını düşünerek cemiyetin kendisine telkin ettiği bu konumdan hoşlanmamaktaydı. Fakat herşeye rağmen bu hayata alıştırılmıştı. Doğum kontrol ürünleri ve kürtajın sıradanlaştırılmasıyla kadının hamilelik ve piç doğurma gibi korkuları da bertaraf edilince, kadın açısından da şehvette sınırlar alabildiğine genişletilmiş oldu. Şehvet adına ortaya konan rezaletler, utanılacak birer davranış olmaktan da çıkarılmıştı. Ekonomik özgürlük ve her konuda eşitlik şemsiyesi ise zaten kadını şirazeden çıkarmıştı. Böyle olunca kadın, seksüel arzuların arkasından koşmaz da ne yapardı? Böyle bir vasatta, her türlü şehevî temayüllerini tatmin edebilmek için önüne kadar gelen imkânlardan istifade etmez miydi? Bu hususta her çareye başvurmaz mıydı? Bunları tertip ve tanzim etmek için daha kolay ve daha cazip yollar bulmaya çalışmaz mıydı? Sokaklarda ve umumî yerlerde, güzel görünmek maksadıyla her türlü mesuliyetten kaçınarak bütün yükleri omuzundan atmaz da ne yapardı kadın? Eski ‘dakyanusî’, ‘old fashioned’ (modası geçmiş) kıymetleri bırakmaz mıydı?}}   

    {{Belki bir frenleyici olan günah mefhumu da din duygusuyla birlikte ortadan kaldırıldı. İçinde yaşadığı cemiyetin reaksiyonundan korkup çekinmesine artık lüzum kalmamıştır. Çünkü umumî efkâr, seksualiteye ve fuhşa cevaz vermekte, bu gibi bayağı faaliyetleri hiçbir şekilde ayıplamamaktadır. Hattâ bu tip kadınlar, cemiyet içinde, el üstünde tutulmaktadır... ...Zamanımızda, yeryüzünün her tarafına yayılmış yüzbinlerce genç kız ve kadın evlenmemek fikrindedir. O halde bu kadınların hepsi rahibe mi olmak istiyor? Böyle mi sanıyorsunuz? Yanılmayalım. Bu kadınlar şehvet peşinde koştukları için evlenmiyorlar...}}  

    {{Güzelliği teşhir modası, gitgide bütün ahlâkî bağları kopardı, hayâ ve ar duvarlarını yıktı, hudutları aştı. Hattâ diyebiliriz ki, bahsettiğimiz temayüller daha ileri bir merhaleye ulaştı. Böylece çıplaklık ve hayâsızlık, en üstün seviyesine çıktı. Karşı cinsin (erkeğin) arzularını ve şehevî hislerini kamçılamak için, mıknatısın demiri çekmesi misali, rengârenk elbiseler icad edildi. Çeşit çeşit makyaj boyaları, türlü türlü süs malzemeleri bile kâfi gelmemeğe başladı. Zavallı kadınlar, çok sıkılmış olacaklar ki bu defa elbiselerinin ağırlığından kurtulmak için açıldıkça açıldı, iyice soyundular. Öte yandan erkekler ise tasvir ettiğimiz manzaradan ülfet duymaya başlamışlardı, yeni yeni şeyler görmek istiyorlardı. Ve; ‘Hel min mezid?’ (Daha yok mu?) diyorlardı. Böylece erkekleri cezbeden unsurlar iyice alevlendi. Normal güzelliklerle iktifa edilmedi. Kadınların daha fazla soyunması istendi. Bu zavallılar da şehevî arzulara karşı hissettikleri meyli bir türlü tatmin edemediklerinden ne yapacaklarını şaşırdı. Bu defa, rüzgârın sürüklediği kuru yapraklar gibi, her tarafa sallanıp durdular...}}  

    Kitap böyle devam edip gidiyor. 493 sayfa.

    HİCAB. Ebu’l-A’lâ Mevdûdî. Orducadan tercüme: PROF. Ali Gencelli. Hilâl Yayınları. 2. Baskı

     

    YARATILIŞ HİKMETLERİNİ GÖZ ÖNÜNDE TUTMADAN, FITRATA AYKIRI KONUMLANDIRMAYA; KADIN ERKEK FARKININ GÖZ ARDI EDİLMESİNE hayır. Vesselâm.

     

    R. Serdar Özmilli

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.