|   | 
  • Sabahattin Sürmen

    Kurban Bayramına Özel Kurban Bayramı Anıları

    Ben Karadeniz’in serin yamaçlarından, çam kokulu sabahlarının arasında büyümüş biriyim. Kıyı boyu esen rüzgarlar gibi hırçın ama içten, o sisler gibi belirsiz ama sıcak yürekli bir çocukluk geçirdim.

    Çocukluğumun en parlak anıları, yeşilin bin bir tonunu giyinmiş Karadeniz yaylalarında, sabahın ilk ışıklarıyla uyanan bir köyün kokusunu taşıyor.

    Annemin "Kalk oğlum, bugün bayram" diyen sesiyle uyanmanın heyecanı başka olurdu. Çocuk aklımızla kurbanın ne olduğunu tam kavrayamasak da o günün sıradan bir gün olmadığını bilir, bambaşka bir ruh haliyle hazırlanırdık.

    Bayram ne zaman Diye Sorulmayan Zamanlar

    Eski bayramlar dedikleri gerçekten farklıydı. O zamanlar bayram, sadece kurban kesmek değildi; birlikte uyanmak, birlikte gülmek, birlikte üzülmekti. Hızlı konuşan biz Karadenizliler harfleri hep birlikte bayramnezaman diye sormazdık o zamanlar. Sanki o çocukluk hali için her gün bayram neşesindeydi.

    Sabah ezanıyla birlikte köy camisinin önü dolup taşar, erkekler bayram namazına giderken kadınlar evde kahvaltı hazırlar ve dualar ederdi.

    Sizleri de o günlere, Karadeniz’in sisli sabahlarından Kayseri’nin kalabalık bayramlarına uzanan bir yolculuğa çıkarmak istiyorum.

    Çocukluğumun Kurban Bayramı 

    Çocukluğumun Kurban Bayramı, köyümde, dedemin ahşap evinin avlusunda başlar. Hatırlarım, Kurban Bayramı arifesi bir başkaydı Karadeniz'de.

    Kurbanlık Fiyatları Kurban Pazarı Bilmeyiz 

    Evin çocukları ve gençleri, bir yandan babalarımızın kurbanlık seçim telaşına ortak olur, bir yandan da annelerimizin bayram hazırlıklarının koşturmacasına kapılırdık.

    Mis gibi tereyağlı pide kokusu, taze demlenmiş çayın buharı, sabahın erken saatlerinden itibaren buram buram sarmaya başlardı mahalleyi.

    O zaman Bayram Tatili Yok 

    Kurbanlık hayvanların bağırışları, çocukların şen kahkahaları, komşuların birbirine yardım edişleri... Tüm bunlar, Kurban Bayramı'nın o eşsiz atmosferini oluştururdu.

    Sabah ezanıyla uyanırdık; hava serin, gökyüzü puslu, ama içimiz sıcacık.

    Dedem, elinde tespihi, bahçede kurbanlık koçu bağlardı. O koç, günler öncesinden evin bir ferdi gibi olurdu.

    Biz çocuklar, ona ot taşır, başını okşardık.

    Karadeniz’de büyüyen bir çocuk olarak, Kurban Bayramı başka bir şeydi. Onu beklemek, sanki bir mucizeyi beklemek gibiydi.

    Bayram namazından dönen erkekler, avluda toplanırdı. Babam, amcalarım, dedem… Hepsi bir aradaydı. Kadınlar mutfakta harıl harıl çalışır, kahvaltı sofrası bir şenlik yerine dönerdi.

    Taze mısır ekmeği, tereyağı, bal, kuymak… Sofrada ne varsa, hepsi bereket kokardı.

    Kurban Bağışı Herkes İçin

    Komşular gelir, kapılar açık, gönüller açıktı. Kurban eti, üç eşit parçaya bölünürdü: biri evde kalır, biri akrabalara, biri de ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı.

    Dedem, “Kurban, paylaşmaktır,” derdi. “Veren el, alan elden üstündür.” O sözler, çocuk kalbime kazındı.

    Kurban Sadece Kurban Kesmek Değil

    Kurban, sadece bir hayvanın kesilmesi değildi; paylaşmaktı, bir komşunun kapısını çalmaktı, bir yetimin başını okşamaktı. Öyle öğrenmiştik.

    En güzel anılarım, bayram ziyaretlerinde yaşar. El öpmeye giderdik; her evde bir şeker tabağı, bir kolonya şişesi. Akrabalar bir aradaydı; kuzenlerle sokaklarda koşar, fındık bahçelerinde top oynardık.

    Kurban Kesim Birliktelik İşi

    O zamanlar, bayram demek birlik demekti. Kimse yalnız kalmaz, kimse aç kalmazdı. Annesi babası olmayan çocuklar, mahallenin çocuklarıydı. Onlar da bizimle koşar, bizimle gülerdi. Öyle görmüştük…

    Kocası ölmüş teyzeler, komşuların getirdiği etle sofrasını donatır, “Bu bayram da geçer,” derdi umutla.

    Çünkü o yıllarda kurban ve kurban kesim, sadece bir aile meselesi değildi. Mahalle, sokak, komşular… Hep beraber hazırlanırdık. Herkesin bir görevi vardı. Kimi suyu ısıtır, kimi hayvanı tutar, kimi çocuklar dağıtmak üzere bez torbalar hazırlar.

    Eti kimse tek başına tüketmezdi. Komşuya, dul kadına, yetim çocuğa, mahallenin ihtiyacına düşerdi. Paylaşma, dayanışma sadece laf değil, gerçek bir yaşam biçimiydi. Öyle yaşamıştık…

    Bayram denince içimde bir sızı, bir neşe, bir hasret karışımı uyanır. Hele ki Kurban Bayramı, çocukluğumun o mis gibi kokan, adeta etle yoğrulmuş, mahallemin neşeli uğultularıyla bezeli bayram sabahlarını gözümün önüne getirir.

    Karadeniz'in hırçın dalgaları gibi coşkulu, yeşilin bin bir tonu gibi bereketli bir çocukluktu benimki.

    Kurbanlık ve Kurban Kesimi Sonrası

    Asıl şölen, kurban kesimi sonrası başlardı. Mahallelinin toplanıp kurbanlıkları kesişi, etlerin pay edilip dağıtılışı...

    Kurbanlar dua ile kesilir, etler itinayla doğranır, önce komşuya, sonra mahalledeki yoksullara dağıtılırdı.

    Bu, sadece bir dini vecibe değil, aynı zamanda büyük bir toplumsal dayanışma örneğiydi.

    Kimin neye ihtiyacı var, kimin evi eksik, kimin sofrası boş? Bunlar biliniyor, paylaşma ve yardımlaşma en doğal haliyle yaşanıyordu. Öyle hissetmiştik…

    Özellikle komşumuz Asiye Teyze'yi hatırlarım. Eşini genç yaşta kaybetmiş, iki küçük çocuğuyla yapayalnız kalmıştı. Bayram sabahları, onun kapısı bizim mahallemizin ilk uğrak yerlerinden biri olurdu.

    Annemin elindeki kurban eti, Asiye Teyze'nin gözlerindeki minnet ve çocukları İdris ile Mercan’ın yüzündeki tebessüm, benim için kurbanın ruhuydu. Bu, sadece et paylaşımı değil, aynı zamanda sevgi, şefkat ve merhamet paylaşımıydı.

    O zamanlar "komşu açken tok yatan bizden değildir" sözünü sadece duymakla kalmaz, yaşardık. Paylaşmak, sadece bir alışkanlık değil, imanımızın gereğiydi. Paylaşmayı ondan öğrenmiştik…

    Kurban etinin tadı, sadece pişirme tekniğinde ya da kurbanın cinsinde değildi. O etin her lokmasında bir niyet, bir dua, bir komşunun duası vardı. Dualaşmıştık…

    Paylaşmak o kadar içtendi ki, "kim ne kadar aldı" gibi bir muhasebe yapılmazdı. Anneannem, komşunun yetim kalan çocuğu için en iyi yeri ayırır, "onların baba eli yok baba eli, biz olalım" derdi. Birbirimize kol kanat olmuştuk…

    Bugün o çocukların yerinde, artık daha da yalnızlaşmış binlercesi var. Sokakta annesiyle bayram şekeri satan, gözlerinde koca bir hayatın yükünü taşıyan küçücük eller...

    Kayseri’de Kurbann Bayramı

    Otuz yıl önce Kayseri’ye ayak bastığımda, Karadeniz’in nemli havasından uzaklaşmakla kalmadım; değişik bir bayram anlayışıyla da yaşamaya başladım. Kurban Bayramı derken bile ezerek Kurbann Bayramı deniyordu.

    Karadeniz’den Kayseri’ye geldiğimde, bayramlar da değişmişti sanki. Bambaşka bir coğrafyada, bambaşka bir ritim vardı.

    Kayseri’nin titizliği, planlı yaşamı bana başta çok farklı gelse de zamanla buradaki bayramların da kendine özgü bir sıcaklığı olduğunu öğrendim.

    Kayseri’de geçirdiğim bayramlar, bu değişimi anlamamı sağladı.

    Evet, eski bayramların sıcaklığı başka, ama yeni bayramlar da kendi güzelliklerini taşıyor. Mesela, yardım kuruluşlarının, organizasyonları, ihtiyaç sahiplerine ulaşan koliler, bayramda yalnız bırakılmayan yetimler…

    Kurban Bayram Mesaj Olmayan Yıllar

    Bunlar, modern dünyanın bayrama kattığı güzellikler. Belki köy meydanlarında değiliz artık, ama bir mesajla, bir telefonla, bir ziyaretle hâlâ o bağı kurabilir miyiz bilemiyorum. O zamanlar kurban bayram mesaj atılamayan yıllardı.

    Bayram sabahları, annesi babası olmayan çocuklar için başka bir anlam taşır. Karadeniz’de, o çocuklar mahallenin çocuklarıydı; herkes onlara kol kanat gererdi.

    Kayseri’de de bu ruhu görüyorum, ama yetim bir çocuğun gözlerindeki burukluğu hiçbir şey silemiyor.

    Onlar, bayram coşkusunu yaşarken bir yandan da eksikliği hissediyor. Bir bayram sabahı, Kayseri’de bir Çocuk Esirgeme Yurdu’nu ziyaret etmiştim. Çocuklar, ellerinde yeni kıyafetlerle gülüyor, koşuyordu.

    Eşini kaybetmişler için de bayram, hem umut hem hüzün. Karadeniz’de, komşular eşi ölen teyzenin ve amcanın evine yemek taşır, onunla sohbet ederdi.

    Kayseri’de de bu dayanışma var, ama şehir hayatı bazen yalnızlığı büyütüyor. Bir bayram, komşum Saniye Teyze’yi ziyaret etmiştim.

    Eşini yıllar önce kaybetmiş, çocukları başka şehirlerde. “Bayramda kapım çalındı mı, içim ısınıyor,” demişti. O gün, bir kucak dolusu dua almıştım. Bayram, işte bu: Bir kapıyı çalmak, bir kalbi ısıtmak.

    Kurban eti, bayramın bereketidir. Karadeniz’de, etler komşulara, akrabalara, ihtiyaç sahiplerine dağıtılırdı. Dedem, “Eti saklama, paylaş,” derdi.

    Kayseri’de de bu gelenek sürüyor. Kavurma, sucuk, pastırma… Kayseri’nin mutfağı, kurban etini öyle güzel değerlendiriyor ki, her lokmada bereketi hissediyorsunuz. Ama en güzel anı, o eti bir ihtiyaç sahibine ulaştırdığınız an.

    Karadeniz’in Yeşil Yamaçlarında Kurban Bayramı ve Kayseri Aynılığı 

    Kurban Bayramı, Karadeniz’in yeşil yamaçlarında da, Kayseri’nin bozkırında da aynı şeyi söylüyor:

    Birlik.

    Paylaşmak,

    Dayanışmak,

    Sevmek.

    Çocukluğumun bayramları, içimde bir masal gibi yaşıyor. Kayseri’deki bayramlar ise, o masalı gerçeğe dönüştürüyor.

    Evet, zaman değişti, hayat değişti. Ama bayramın ruhu değişmedi. Bir yetimin, öksüzün başını okşadığımızda, bir eşini kaybetmiş bir insanın kapısını çaldığımızda, bir akrabaya sarıldığımızda, bayram hâlâ o eski bayram.

    Şimdi 50’li yaşların eşiğindeyken, her Kurban Bayramı geldiğinde hem çocukluğumun gölgelerini hem de yetişkinliğimin acı tatlı anılarını gözümün önünden geçiriyor gibiyim.

    Çocukluğumun Karadeniz’inde, dalgaların sesiyle uyanırdık bayram sabahlarına. O yemyeşil yamaçlarında, denizin tuzlu kokusuyla karışan çam havasında, bayram bir başkaydı. Şimdi, Kayseri’nin bozkırında, Erciyes’in eteklerinde, ellili yaşlarımın olgunluğuyla geriye bakıyorum.

    Otuz yıldan fazla zamandır bu şehirde, bu topraklarda bayramlar yaşıyorum. Ama ne yalan söyleyeyim, her bayramda hala içimde bir Karadeniz türküsü çalar, çocukluğumun o coşkulu günlerine götürür beni.

    Kayseri’ye geldiğimde yirmili yaşlarımdaydım. Bu şehir, Karadeniz’in yeşiline inat, bozkırın sert ama samimi yüzüyle karşıladı beni.

    İlk bayramlarımda, Kayseri’nin geleneklerine şaşırdım. Karadeniz’de bayramlar köy meydanlarında, avluda yaşanırdı; Kayseri’de ise daha bir düzenli, daha bir şehirliydi. Ama özü aynıydı: paylaşmak, bir araya gelmek, dua.

    Kayseri’de bayram sabahları, Erciyes’in gölgesinde başlar. Namazdan dönen erkekler, evde bekleyen aileyle buluşur. Kahvaltıda mutlaka yahni olur, su böreği olur, Kayseri’nin o meşhur sucuklu yumurtası olur.

    İlk yıllarda, Karadeniz’in kuymağını aradı gözlerim, ama Kayseri’nin sofrası da bir o kadar bereketliydi.

    Kayseri Farklılığıyla Kurbanlık, Kurban Çeşitleri ve Kurban Kesimi

    Kayseri’de kurban çeşitleri, kurbanlık ve kurban kesimi, burada daha organize. Belediyeler, kesim yerleri hazırlar; her şey tertipli, düzenli. Ama o çocukluk anılarımda kalan koçu okşama, ona ot taşıma duygusu yok artık.

    Belki şehir hayatı, belki modern zamanlar aldı götürdü o naifliği.

    Kayseri’de geçirdiğim yıllarda, bayramların ruhunda da bir değişim hissettim.

    Kurban Bayramı Tatili, Kurban Bayramı Tatilleri Fırsat mıydı? 

    Eskiden akraba ziyaretleri 3 gün sürerdi; şimdi birkaç telefon mesajıyla geçiştiriliyor. Kurban bayramı tatili, kurban bayramı tatilleri gerçekten bir tatil fırsatı olarak kullanılıyor.

    Çocukluğumda kapılar açıkken, şimdi apartman dairelerinin zilleri çalınıyor. Komşuluk, o eski samimiyetiyle değil, daha mesafeli.

    Kayseri'nin, Erciyes'in heybetli gölgesine sığınmış bir Karadenizli olarak, bu bayramları başka bir gözle, başka bir ruhla idrak ediyorum.

    50'li yaşlarımın eşiğinde, hem Karadeniz'in o delişmen Kurban Bayramlarını, hem de Kayseri'nin bu zengin bayramlarını harmanlıyorum, içimde birikenleri…

     

    Ama Kayseri’nin de bir başka güzelliği var: dayanışma. Kurban etleri, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor. Hayır kurumları, dernekler, bu işi öyle güzel organize ediyor ki, kimsenin aç kalmayacağından emin oluyorsunuz.

    Kurban Bayramı Sadece Bir İbadet Değil 

    Kurban Bayramı, sadece bir ibadet değil; bir insanlık dersi değil mi?

    Kurban, Hz. İbrahim’in teslimiyetini, Hz. İsmail’in tevekkülünü hatırlatmıyor mu? Ama bence asıl mesele, paylaşmak.

    Kurban eti, bir ailenin sofrasına konuk olduğunda, bir yetimin yüzü güldüğünde, bir dul kadının duası alındığında anlam buluyor.

    Kayseri’de bu zengin paylaşma ruhunu sevinerek hâlâ görüyorum. Her bayram, mahallelerde, derneklerde, kurban etleri ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor. Ama modern hayat, bu güzelliği biraz gölgeliyor. Artık herkes kendi telaşında.

    2025 Kurban Bayramı Unutulmayacaklar Listesi 

    Akraba ziyaretleri azalıyor, komşuluk zayıflıyor. Oysa bayram, bir araya gelmek için bir fırsat. Annesi babası olmayan çocuklar, bayram sabahı aynı coşkuyu yaşamalı. Bunun için hepimize iş düşüyor. Bir tabak yemek, bir gülümseme, bir kapı çalma… Bunlar küçük şeyler gibi görünse de bir kalbi ısıtır. Onlar 2025 Kurban Bayramı unutulmaması gerekenlerin başında geliyor.

    Geçen bayram, eski apartmanımızdaki babaannelerinin yanında annesiz babasız yaşayan komşumuzun çocuklarına kurban eti götürmüştüm. Küçük kız çocuğu, minik elleriyle boynuma sarıldı, "Amca, bu bayram sen bize baba oldun" dediğinde utancımdan ve kalbimin o an Kayseri’nin kaldırım taşlarından farksız olmadığı düşüncesiyle başımı yerden kaldıramadığımı hatırlıyorum.

    365 gün neden bu aileleri, çocukları arayıp sormuyorum ki?

    Yaşlı babaanneleri kocasını 15 yıl önce kaybetmişti. Onun ruhumu silkeleyen şu cümleleri, bayramın gerçek anlamını unutmamam gerektiğini yeniden hatırlattı:

    "Evladım, kurban eti bu öksüz yetimler için. Ben istemiyorum. Ben yalnızca oturup kahve içecek birini istiyorum."

    İşte bayramın kalbi burada atıyor. Bir kahve, bir selam, bir hal hatır...

    Kurban, sadece kesmek değil; bir şeylerden vazgeçmek, paylaşmak, affetmek ve yeniden kucaklaşmak demektir.

    İbrahim’in teslimiyetini, İsmail’in sadakatini taşır kalbimizde. Bu değerler hâlâ bizimle mi, yoksa modern hayatın hızında yitip gitti mi?

    2025 Kurban Bayramı Öncesi Siz De Durum Nedir?

    Kurban Bayramı, anıların yeniden canlanması için bir fırsat sunar. Eski dostlara ulaşmak, unutulan akrabalara seslenmek, komşunun kapısını çalmak… Her bir adım, bir bağın yeniden kurulmasına vesile olabilir.

    Kurban Bayramı, benim için bir nostaljiye dönüşse de aslında içimde hep bir umudu yeşertir.

    O umut, insanların birbirine daha çok kenetlenmesi, eski bayramların sıcaklığının yeniden canlanması, paylaşmanın ve dayanışmanın hayatımızın her anına yayılmasıdır.

    Bir Karadenizli olarak, Erciyes'in eteklerinde geçirdiğim yılların ardından, şimdi eskisinden de daha iyi anlıyorum bayramların kıymetini.

    Bayramlar, hatıralarımız, köklerimiz, sevdiklerimizle olan bağlarımızmış. Bayramlar, kaybolmaya yüz tutan değerlerimizi yeniden hatırlatan, içimizdeki iyiliği, merhameti, şefkati yeşerten havaymış.

    2025 Kurban Bayramı Dileği 

    Dilerim ki, gelecek bayramlar, hem Karadeniz'in o delişmen coşkusunu, hem de Kayseri'nin o vakur dinginliğini bir araya getirsin. Ve dilerim ki, o bayram sabahlarının mis gibi kokusu, tüm evlere, tüm kalplere yayılsın.

    Bayramınız mübarek olsun...

    Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.

    Nice bayramlara, sevgiyle, sağlıkla, umutla…

Kar360.com Kayseri-Trkiye ve Dnya gndemini takip edebileceiniz, nteraktif bir haber sitesidir. Yazlm ve Tasarm hizmeti www.tahamedya.com tarafndan yaplmtr.